SBKY - Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 8 / 8
  • Öğe
    Constitutional Protection of Cultural Heritage in Indonesia: The Role of Museums in Preserving National Identity and Public Welfare
    (2025) Ristawati, Rosa; Salman, Radian; Fitriany, Shafyra Amalia; Taşkesen, Suat
    Cultural heritage is a fundamental asset in promoting cultural diversity and facilitating access to education, social values, science, technology, and tourism. Museums play a pivotal role in preserving cultural heritage and fulfilling constitutional obligations, as enshrined in the Indonesian Constitution. Protecting cultural heritage is essential for maintaining national identity and upholding citizens' constitutional rights, particularly in education and cultural participation. This study analyses the constitutional framework and government policies related to cultural heritage protection, with a specific focus on museums in Indonesia. Employing a statute-based and comparative approach, the research examines constitutional provisions such as Article 18B(1) of the Indonesian Constitution, which mandates the state’s responsibility to preserve cultural heritage and safeguard indigenous communities' rights. Despite this constitutional obligation, challenges such as limited financial resources, inadequate maintenance, and institutional constraints hinder the effective operation of museums. The findings emphasize that strengthening museums is not only necessary for heritage conservation but also for fostering national and local values that define Indonesia’s constitutional identity. The study argues that the government must implement more comprehensive policies and allocate sufficient resources to enhance museums’ role in cultural preservation, ensuring their sustained contribution to public welfare and national development.
  • Öğe
    OY VERME DAVRANIŞININ TÜRKİYE’DEKİ X-Y-Z KUŞAKLARI BAĞLAMINDA KARŞILAŞTIRILMASI
    (2024) Turgaylı Zengin, Gamze; Taşkesen, Suat
    Bu çalışmada, Türkiye’deki X, Y ve Z kuşaklarının oy kullanma davranışları analiz edilerek, bunlar aralarındaki benzerlikler ve farklılıkların ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu amaçla, oy verme davranışına ilişkin yaklaşımlar göz önünde bulundurularak, ilgili kuşakların oy verme sürecinde dikkate aldıkları unsurlar karşılaştırılmış ve böylelikle elde edilen veriler ışığında kuşak farklılıklarıyla seçmen davranışları arasındaki ilişki analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın bütününde, oy kullanma davranışına ilişkin literatürde öne çıkan sosyolojik yaklaşım, sosyo-psikolojik yaklaşım ve rasyonel tercih yaklaşımının ayrıt edici özellikleri göz önüne alınarak kod haritası oluşturulmuştur. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden biri olan fenomenolojik yaklaşım tercih edilmiş olup, görüşmeler yarı yapılandırılmış mülakat yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini X, Y ve Z kuşak üyeler oluşturduğundan dolayı her kuşağa karşılık gelecek örneklem sayısı sekiz kişi olarak belirlenmiş, çalışma boyunca toplam 24 katılımcı ile yüz yüze görüşmeler yürütülmüştür. Çalışma soncunda elde edilen verilerde, Türkiye’de kuşaklar arası oy verme davranışlarında çeşitli benzerlik ve farklılıkların olduğu gözlemlenmiştir. X kuşağının oy verme davranışında, sosyolojik unsurların daha baskın olduğu; aile, sosyal çevre, parti gibi sosyal ve siyasal dinamikler aracılığıyla, grup odaklı kolektif oy verme davranışının görece daha yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Y kuşağında ise sosyolojik ve sosyo—psikolojik unsurların etkisinin Y kuşağında daha sönük olduğu; daha çok stratejik oy kullanmaya dayanan rasyonel tercihlerin belirleyici olduğu belirlenmiştir. Son olarak, aynı zamanda sosyal medya da denilen paralel bir sosyal evrenin içine doğan Z kuşağında ise özellikle aile ve sosyal çevreden kaynaklı sosyolojik unsurların sınırlı bir etkiye sahip oldukları, buna karşın bireysellik temelli rasyonel tercihlerin de ön planda olduğu görülmektedir.
  • Öğe
    ‘YÜZYIL’LIK SERENCAM: BAŞKENT ANKARA’NIN DÖNÜŞÜMÜ (1923-2023)
    (Mülkiye Dergisi, 29.10.2023) Akkuş, Aygül; Eseroğlu, İbrahim; Şahin, Nuray
    Başkentlerin tasarımında onları diğer kentlerden ayıran birtakım özellikler bulunmaktadır. Başkentler devletlerin ideolojilerini mekâna yansıttıkları yer olmanın yanı sıra buralarda yapılan her bir mekânsal müdahale tesadüfi değil bilakis bilinçli ve örnek teşkil edecek niteliktedir. Yeni bir devletin başkenti olarak seçilen ve tasarlanan Ankara da, hem seçilme hem de inşa sürecinde Cumhuriyet ideolojisini en iyi yansıtacak kent olma amacını, özellikle 1923-1950 yılları arasında, açık bir şekilde göstermektedir. Yeni, modern bir ulusun ‘baş’kenti olacak Ankara’nın ise, Kemalist seçkinlerce modernizmin önündeki en büyük engel olarak görülen Osmanlı’nın toplumsal ve siyasal izlerinden uzak olması gerekmekteydi. Eskiyle yönetsel ve toplumsal anlamda bağın koparılması ve her yönüyle çağdaş bir toplum yaratma gerekliliği Ankara’nın tasarımında başat rol oynamıştır. Bu saiklerle, Batı’dan uzman, eğitimli mimarlar ve şehir plancılar Ankara’nın yeni baştan yaratımı için Türkiye’ye davet edilmiştir. Kamusal alan kullanımının ön planda tutulduğu, modern yaşam tarzının sürdürülebileceği yapılar ve mekânlar kentsel hayatın biçimlenmesinde ve dönüşümünde etkili olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara üzerinden “bir kentin inşası ile bir devletin inşası” arasındaki sıkı bağı görebilmek mümkündür. Cumhuriyetin yüzüncü yılından geçmişe bakıldığında, modernliğin resmi söyleminin, farklı ideolojilerin iktidara gelmesiyle nasıl bir değişim yaşadığını, Ankara kentinde ve kent mekânında yer alan yapılar üzerindeki dönüşümlerde görmek mümkündür. Cumhuriyetin başkenti Ankara’nın Ulus merkezli olmasına ve burada simgesel öğelerin bulunmasına rağmen, zaman içerisinde merkezin Kızılay’a kayması ve Ulus’un yaşadığı gerileme, devletin kurucu ideolojisi olan modernite anlayışının hâkimiyetinin de değiştiğini göstermektedir. Bu değişim hâlâ devam etmekte, 1980’li yıllarda sermayenin mekânı ve böylece toplumu Cumhuriyetin idealize ettiği toplum anlayışından uzaklaştırdığı söylenebilir. Cumhuriyetin izlerinin mekândan yok edilerek ve/veya hâkim ideolojinin simgesel yapılarıyla gölgede bırakılarak silindiği görülmektedir. Dolayısıyla kentler ve özellikle başkent, devlet ve toplum inşasında mekân üzerinden ideolojinin ülkeye yayılmasının, toplumsal ve kentsel hafıza yaratımının en büyük aracı olmaktadır. Ankara’nın, her zaman bir başkent olarak önemini koruyacağı ve Türkiye toplumunun özellikle mekânsal politikalarının belirleyici aktörü olacağı söylenebilir. Bu çalışma, Türkiye’nin yüzyıllık hikâyesini Ankara üzerinden anlatmayı ve bir başkent olarak Ankara’da yapılan her bir mekânsal müdahalenin altında yatan nedenleri göstermeyi hedeflemektedir.
  • Öğe
    Çevresel Kuşkuculuk: Çözümü İmkânsızlaştırmak?
    (Mülkiye Dergisi, 2023) Kuran, Hikmet
    Ekolojik sorunlarla mücadele edilmesi ve çözüm önerilerinin etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesi için kamuoyu farkındalığı ve bilgi seviyesi kritik bir öneme sahiptir. Özellikle ulusal ölçekte çevre politikalarının oluşturulması ve teşvik, sınırlama, yaptırım, yasal düzenleme gibi politika araçlarının etkinliği kamuoyunun, tekil ya da birden fazla çevre sorununun seviyesi, yoğunluğu, ciddiyeti ve ‘gerçekliğine’ yönelik ikna düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda bireylerin ya da toplumun belirli bir kısmının söz konusu çevre sorunlarına kuşku duyması/şüpheyle yaklaşması, ilgili sorunun çözümü ve küresel ölçekte deneyimlediğimiz ekolojik krizle mücadele açısından bir açmaz yaratmaktadır. Bu doğrultuda, politik ve iktisadi amaçlar doğrultusunda, belirli aktörler tarafından sistematik ve planlı bir şekilde yürütülen, kuşku yaratma ve yayma odaklı etkinlikleri ifade eden çevresel kuşkuculuk yaklaşımı, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Ekolojik krizle etkin mücadelenin önündeki en büyük engellerden birisi olan bu yaklaşımın aktörleri, argümanları, stratejileri ve etkileri çalışmada detaylı olarak ele alınmaktadır. Çevresel kuşkuculuk, teorik ve pratik bağlamda çok büyük oranda Amerika Birleşik Devletleri üzerinden ilerlediği için çalışma kapsam olarak bu ülke ile sınırlıdır. Hakikat sonrası yaklaşımla kesişim noktalarına da sahip olan çevresel kuşkuculuk, iklim değişikliğinin etkisinin ve yoğunluğunun her geçen gün arttığı bu dönemde, aşılması gereken geniş tabanlı ve ‘yüksek bütçeli’ bir sorun olarak ön plana çıkmaktadır. Bu durum, bir yandan hâlihazırda istenen düzeyden çok uzakta kalmış olan ve on yıllardır somut bir kazanıma imza atamayan uluslararası iklim rejiminin etkinliğini tümüyle tehdit ederken; diğer yandan dünya genelinde yerel yönetimlerin başını çektiği alternatif çözüm pratiklerini köklü bir şekilde etkilemektedir. İklim değişikliğiyle her ölçekte mücadelenin kaçınılmaz olduğu ve bunun için mümkün olan en yüksek kamuoyu desteğinin gerektiği günümüzde çevresel kuşkuculuğun, tüm boyutlarıyla çözümlenmesi ve ifşası kaçınılmaz görünmektedir. Bu bağlamda çalışmanın temel savı, çevresel kuşkuculuğun kamuoyu üzerinde kritik etkiler yaratarak çözüm çabalarını baltaladığı ve bu yaklaşımla kapsamlı bir mücadele hayata geçirilmeksizin ekolojik krizden çıkışın mümkün olmayacağı yönündedir
  • Öğe
    Türkiye'nin Bölge Politikaları
    (İdealKent, 2022) Akkuş, Aygül
    Türkiye’nin özellikle 2000’li yıllarda AB’ye uyum çabaları kapsamında hayata geçirdiği pek çok politika ve yasal düzenlemeler günümüzde etkisini kaybetmeye başlamıştır. Bunlardan biri de, bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesi ve bölgesel kalkınma anlayışının sağlanması yolunda atılan adımlardır. Bu çalışma kapsamında, Türkiye’de bölge politikalarının yasal çerçevesi ve kurumsal açıdan değerlendirmesi yapılmıştır. Bölgelerin gelişmesinde, bölgeler arası eşitsizliklerin giderilmesinde ve geleceğe yönelik politika ve faaliyetlerin belirlenmesinde etkili bir kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve onun tarafından hazırlanan Kalkınma Planları ile Kalkınma Ajansları ve Bölge Kalkınma İdareleri gibi bölgesel gelişmenin sağlanması amacıyla kurulan kurumlar incelenmiş ve bu kurumların günümüzde geldiği nokta değerlendirilmiştir. Türkiye’de AB’ye uyum çerçevesinde, 2002 yılında İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (İBB) uygulamasına geçilmiştir. Kalkınma Ajansları ise yine söz konusu İBB uygulaması doğrultusunda 26 farklı Düzey 2 bölgesinde varlığını sürdürmektedir. Ancak çalışmada da sözü edilen kurumsal, hukuksal ve politik dönüşümlerin ana amacı olan bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi ve bölgesel politikaların geliştirilmesinin gerekli başarıyı gösteremediği ortaya çıkmış ve çalışma sonucunda bunun temel sebeplerinin, Türkiye’nin üniter devlet yapısı gereği bölge kavramına çekince duyulması, 2000’lerde AB’ye uyum çerçevesinde yerinden yönetimlere verilen önemin son yıllarda etkisini yitirmesi, çıkarılan yasalarla merkezileşme eğiliminin artması ve bölgesel gelişme farklarının giderilmesi için yeterli kaynak aktarımı yapılmaması olduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Türkiye ve Oniki Ada 1912-1947
    (Routledge, 2021) Sümer, Çağdaş
    When the tension between Turkey and the riparian countries in the East Mediterranean, especially Greece and the Republic of Cyprus, has been increasing rapidly, the Dodecanese Islands, the closest archipelago to Turkey in the Aegean Sea, has become the centre of the related debates once again. Although it has been more than a century since the de facto Ottoman sovereignty on the Islands ended, Turkey’s current government and nationalist circles recently began to express claims on the Dodecanese Islands. One of the arguments of these circles has been that the Dodecanese Islands were taken unfairly from Turkey’s hands. In another argument, Turkey’s second president Ismet Inonu has been put on the target for not accepting the German government’s offer to leave the Islands to Turkey during the Second World War.
  • Öğe
    Küresel Güney Bağlamında İklim Etiği ve İklim Adaleti Uygulamaları
    (Kapadokya Üniversitesi, 2021) Akkuş, Aygül
    İklim krizinden kaynaklanan sorunların salt teknik bir mesele olmamasının anlaşılmasıyla iklim krizinin oluşumunda ve bu krizin çözümü için sorumluluk üstlenme konusunda iklim adaleti kavramı tartışılmaya başlanmıştır. İklim krizine en çok etkisi olanların bu krizden en az etkilenenler olduğu gerçeği iklim adaletinin temelini oluşturmaktadır. Bu çalışmada, Amerika, Asya ve Afrika kıtaları ele alınarak iklim adaleti ile iklim etiği politika ve uygulamaları incelenmektedir. İklim adaletinin iklim etiğinden ayrı düşünülemeyeceği ve bunun aynı zamanda bir etik sorun olduğundan hareketle çalışmada, çevre etiği anlayışlarından yola çıkılarak iklim etiği ve iklim adaleti tartışmalarının ele alınması amaçlanmıştır. Yöntem olarak, literatür taraması yapılmış, kavramsal çerçeve ve etik temellere dayandırılarak iklim adaleti arayışları ve örnekler üzerinden iklim adalet(sizliğ)i değerlendirmeye alınmıştır. Sonuç olarak, ahlaki ilgi alanı çevre merkezciliğe yöneldiği taktirde, iklim krizinden kimin sorumlu olduğu, hangi türlerin, hangi sınıfların ve ekosistemdeki hangi canlı-cansız varlıkların bu krizden en fazla etkilenmekte olduğu, kimin ve/veya neyin korunması gerektiği, gelecek kuşak haklarının göz önüne alınması, koruma misyonunu kimin üstleneceği gibi sorular ağırlık kazanmış olur. Oluşturulacak bu bütüncül perspektif ile ekosistemin tamamı için sorumlulukların paylaşıldığı, etik değerlerin ön plana çıktığı, hakkaniyet ve adalet kavramlarının canlı-cansız tüm varlıklar için yerini bulduğu bir iklim krizi çözüm arayışı gerçekleşebilecektir. Bu sorulara verilecek cevaplar çerçevesinde oluşturulacak etik anlayış gerek iklim etiğinin, gerek iklim adaletinin sağlanmasının temellerini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bu sorular çerçevesinde benimsenecek iklim etiği yaklaşımı ile canlı-cansız varlıkları da ahlaki ilgi alanına alan, türler arası, uluslararası, sınıflar arası, kuşak içi ve kuşaklar arası bir küresel iklim adaleti anlayışı oluşturulması gerekliliği kaçınılmaz olarak görülmektedir.
  • Öğe
    Kyoto'dan Paris'e Avrupa Birliği İklim Politikaları ve Etkinliğinin İncelenmesi
    (Yozgat Bozok Üniversitesi, 2019) Kuran, Hikmet
    Bu çalışma, iklim değişikliğiyle mücadelede ve çevre sorunlarına ilişkin yönetsel süreçte özgün bir etkinliğe sahip olan Avrupa Birliği’nin, uluslararası çevre rejimindeki en kapsamlı politika metni olarak değerlendirilebilecek Kyoto Protokolü’nün uygulama safhası üzerinden -Paris İklim Anlaşması’nı da içerecek şekilde- bir analizini yapmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda çalışmanın temel savı, küresel ölçekte en etkili figür olmasına karşın AB’nin kalkınma-çevre etkileşimindeki konumunun ekonomik çıkarlar lehine olduğuna ilişkindir. Çalışmada bu doğrultuda, öncelikle birliğin çevre koruma konusuna ilişkin kurumsal bakış açısının tarihsel gelişimine vurgu yaparken sonrasında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü kapsamındaki taahhütleri ve bu süreçteki karbon salımı azaltma pratiğini ayrıntılı olarak ele alarak günümüzde yürürlükte olan Paris İklim Anlaşması’nın potansiyel etkinliğini sorgulamaktadır.