Yazar "Tezcan, Havva Nuran" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Şair Leylâ Hanım ve Kadınları(İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2021) Tezcan, Havva NuranŞiir, Orta Çağ’da düşünmenin, akıl gücünün ölçütlerinden biridir. Kabul edilmiş normlar içinde en güzel şiiri söylemek, en estetik, en özgün teşbihi yakalamak hedeftir. Şiir, edebiyat, toplumun güç dinamiklerinden biridir. Yani iyi şairleri olan bir devlet, en iyi şiirlerin, en güzel aşk hikâyelerinin yazıldığı bir devlet, güçlü devlettir. Başka bir söyleyişle şiir/edebiyat, güçlü devlet olmanın ölçütlerinden biridir. Divan edebiyatı, Fars şiir estetiğinin esas olduğu İslam kültürleşme sürecinde oluşan “adab” geleneğinin Osmanlı versiyonu olarak doğmuş ve sürmüştür.1 Dolayısıyla Divan edebiyatı “iddiası” olan ve saray patronajı tarafından desteklenen bir sanattır. Belli ve kabul edilmiş normları bulunan, yüksek sınıf ve Fars kültürüne dayanan bir edebiyattır. Bu bağlamda şair olmak, kendi çağının değer yargıları içinde insan gerçekliğini ve dünya algısını yansıtan entelektüel bir üretimdir.Öğe Sebeb-i Telifte Poetika: Kutsal Yolculuk Egzotik Uzaklık(İKSAD Global Yayıncılık, 2020) Tezcan, Havva NuranDivan edebiyatında şairin “şiir” üzerine düşünceleri poetika için ana düşünceler olmakla birlikte tek ölçüt olarak alınması sınırlayıcı olur. Öte yandan her şairin, “şiir” ya da “söz”ün değeri üzerine olan düşüncelerinin ortak olduğu da bir gerçektir. Bu bağlamda ancak genelgeçer bir poetikadan söz edilebilir. Sebeb-i telifler ise bize özgül poetikayı ortaya çıkarmamızda önemli ipuçları verir.Öğe SEMİH TEZCAN’IN NOTLARINA GÖRE BİR “ÇEKİMLEYEN” PROFİLİ(TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2021) Tezcan, Havva NuranBilindiği gibi “matbaa”nın icadından önce eserlerin “müstensih”ler yani “çekimleyen”ler tarafından çoğaltıldığı çağda yazarın kaleminden çıkmış olan “hatt-ı dest (el yazması)” nüshası ve bu nüshanın kopya ya da kopyaları söz konusudur. Kopyalama işinin “insan eli”yle yapılması kopyalayan kişinin yani çekimleyenin (müstensih) mental ya da fiziki yönden metne “dahl”ini de kaçınılmaz kılmıştır. Buna bağlı olarak “Müellifin/Yazarın elinden çıkan “çekimleyenin dahl”inden arınmış metne ulaşmak için “filolojik” yönden nasıl ve ne gibi sorgulama ve irdelemeler yapılabilir?” sorusuna bir cevap denemesi olarak Semih Tezcan’ın bir 14. yüzyıl eseri olan Muhammed’in Ferruh u Hümâ mesnevisinin 17. yüzyılda çekimlenmiş kopyasının yeni bir edisyonunu çalışırken izlediği yöntem ve saptamalarından bazı seçmeler tarafımızca bir araya getirilip örneklenmek istenmiştir. Semih Tezcan, eserin yeni bir edisyonunu ortaya koyarken, yazma metin ile yazarının yanı sıra çekimleyeni de odak noktasına oturtmuş “çekimleyen”i de sorgulayarak edisyon kritikte en somut, en doğru, en “asıl” metni elde etmeye çalışmıştır. Aynı zamanda çekimleyenin, metne odaklanmış günümüz insanının farkına varmadığı o “görünmez” olan “insan”ın “yerini ve işlevini” de görünür kılmıştır.Öğe Seyyahın Kitabı – Evliya Çelebi Uzerine Makaleler(Yapı Kredi Yayınları, 2019) Tezcan, Havva NuranEvliyâ Çelebi Asya’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Afrika’ya, Anadolu’dan Balkanlar’a, Kafkasya’dan İran’a, büyük Avrupa şehirlerinden Nil boyu kabilelerine Osmanlı coğrafyasını elli yıl boyunca adım adım dolaştı. Kimi zaman han odalarında menakıb dinledi, kimi zaman da çarşıların kalabalığına karışıp değişik kültürlerin insanlarıyla tanıştı. Zengin konaklarına misafir oldu; dağ başlarında, terk edilmiş kalelerde bir ateşin etrafına toplanmış başıbozuklarla dertleşti. Bir dünya klasiği olarak okunan Seyahatnâme’yi, verdiği bilgilerin ötesinde, edebi özelliklerini, anlatım gücünü, çağının zihin yapısının izdüşümünü ve Evliyâ Çelebi’nin sıra dışı kişiliğini irdeleyen elinizdeki kitap, yayınevimizin Seyahatnâme külliyatına değerli araştırmacı Nuran Tezcan tarafından yapılmış önemli bir katkı.Öğe Vahşî Kelimât”tan “Öztürkçe”ye(Nobel Akademik Yayıncılık, 2020) Tezcan, Havva Nuran1982’de Gösteri dergisinin “Türkçede Dil Olayı” dosyalı 20. sayısında Semih Tezcan, hayatını adadığı Türkçeye olan hedefini ve umudunu anadil bilinciyle bu sözlerle dile getirmişti. 20. yüzyılın başında modern Türkiye Cumhuriyetini kuranlar Batının bilim ve tekniğini Türkiye’ye aktarmayı birincil görev olarak görmüşlerdi. Anadolu halkına özgü değerleri, bilim, çağdaş ve aydınlanmacı bakış açısına dayanan özverili bir çalışma hayatı ile güçlendirmişlerdi. Bugün “Cumhuriyete kanat gerenler” diye adlandırılan bu kuşağın teknik, tıp, eğitim ve sanat alanlarında ortaya koyduğu değerler ve attığı toplumsal temeller içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni güçlü kılan başka bir dinamik ise anadil Türkçeydi. Çünkü Türkçenin kökeni yeni keşfedilmişti, Orhun yazıtları, Orhun Türkçesi [Köktürkçe], Uygurca, Yunus Emre keşfedilmişti. Türkiye, anadilini keşfetmişti. 1960’lı yıllarda bu heyecan gençliğin önünde tüm gücüyle sürüyordu