Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik - Kitap Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Öğe Ön lisans sağlık programı öğrencilerinin laboratuvar uygulamalarına ilişkin tutumları: Bir vakıf üniversitesi örneği(2021) Uçak, Hatice; Doğanalp Çoban, Selmaİnsan sağlığı ile ilgilenen, hekimlik, hemşirelik ve sağlık teknikerleri gibi mesleklerin eğitiminde, teorik eğitimle birlikte öğrencinin hasta üzerindeki uygulamaları önceden deneyebileceği ve el becerisini geliştireceği laboratuvar uygulamalarına ihtiyaç vardır. Bu nedenle sağlık programlarında eğitim alan öğrenciler, laboratuvar ortamlarında maket üzerinde uygulamalar, cihaz kullanımı, video gösterimleri ve simülasyon gibi öğretim teknikler aracılığıyla el becerilerini geliştirebilmekte ve hasta üzerinde yapılan uygulama sonuçlarını görebilme şansına sahip olmaktadır. Bu nedenle insan sağlığı ile ilgilenen meslek gruplarında laboratuvar eğitimini her düzeyde geliştirmek uygulamalı eğitimi güçlendirecektir. Bu çalışmanın amacı: Bir vakıf üniversitesi önlisans sağlık programı öğrencilerinin demografik özellikler ve bulundukları programlar açısından, laboratuvar uygulamalarına ilişkin tutumun dört boyutu arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığını analiz etmektir. Araştırmanın örneklemini Kapadokya Bölgesinde faaliyet gösteren bir vakıf üniversitesinin önlisans sağlık programı öğrencileri oluşturmaktadır. Veriler toplanmasında anket tekniği kullanılmış ve bağımsız değişkenler (demografik özellikler ve bulundukları programlar) açısından, laboratuvar uygulamalarına ilişkin tutumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olup olmadığını belirlemek için parametrik olan “t” ve “ANOVA” testleri uygulanmıştır. Araştırma bulgularına göre, öğrencilerin cinsiyet ve mezun olduğu lise gibi değişkenlerde anlamlı bir farklılık olmadığı ancak öğrencilerin laboratuvar deneyimi olanlar DENEYIM VAR:(p=0.05>0.05) ve olmayanlar DENEYİM YOK: (p=0.02<0,05) arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmüştür. Son olarak program değişkeni açısından elde edilen sonuçlara göre, program değişkeni açısından, öğrencilerin laboratuvar uygulamalarına ilişkin tutumları ve laboratuvar çalışmaların kalıcılığı arasında bir farklılık olmadığı, ancak program değişkeni açısından, laboratuvarın fiziki mekân uygunluğu [F(9-182) =4,94; p=0,000<0,05]. Laboratuvar derslerinin işlenişi [F (9-178) =1.03; p=0.05=0.05] gibi tutum ölçeğinin iki alt boyutu arasında anlamlı bir farklılık olduğu ortaya konulmuştur. Araştırmanın sonuçlarına göre laboratuvar uygulamalarının daha etkin hale getirilmesi için yöneticilere öneriler, araştırmanın sınırlılıkları ve gelecekte araştırması gereken konular sunulmuştur.Öğe YÖNETIM, YÖNETIM FONKSIYONLARI VE YÖNETIM TEORILERI(Nobel akademi yayıncılık, 2021) Erdem, Ramazan; Doğanalp Çoban, SelmaYönetim insanlık tarihi kadar eski bir konudur. Yaşamını sürdürmek, varlığını göstermek ve ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele eden her insan yaşadığı sürece potansiyel bir çatışma kaynağıdır. Diğer yandan, başkalarından gelecek psikolojik, sosyal ve fiziksel müdahalelere karşı da kendini korumak ister. İşte bu çatışma potansiyeli ve uzlaşma arayışı sebebiyle yönetim dediğimiz olgu ortaya çıkmaktadır. Toplumsal hayata geçiş ile birlikte insanlar ya da insan grupları arasında ortaya çıkan çatışmaları çözmek ya da çıkmadan önce önlem almak amaçlı yaklaşımlar yönetim olgusunun doğuşuna dair bir gerekçe olurken sonraları insanların ihtiyaçlarını karşılamak, daha iyi bir hayat sürmesini sağlamak, karşılaşabileceği sorunlara müdahil olmak amaçlı girişim ve oluşumlarla yönetim konusu farklı bir düzeyde ele alınmaya başlanmıştır. Yönetenler ve yönetilenler şeklinde bir toplumsal sınıf ortaya çıkmış, yöneticilerin nasıl olmaları gerektiğine dair tartışmalar yapılmış ve yaklaşımlar geliştirilmiştir. Üzerinde uzun yıllar fikir yürütülmüş olmasına rağmen yönetim konusu hiç gündemden düşmemiştir. Geliştirilen yaklaşımların hiçbiri iyi bir yönetim tarzı olarak son çare olmamıştır. Her bir yaklaşımın zamanla eksikliklerinin ortaya çıkması başka çalışmaları tetiklemiştir. Hâliyle, iyi bir yöneticinin sahip olması gereken özelliklerin neler olduğu veya iyi bir yönetim sisteminin nasıl olacağı meselesi hâlâ gündemdedir. İnsan var oldukça da konu dinamizmini kaybetmeyecektir.Öğe Tarihten Örneklerle Hubris Sendromu ve Üstünlük Vehmi(Siyasal Kitabevi, 2021) Doğanalp Çoban, Selma; İspirli Turan, AyşeYönetim ve yöneticilik kavramları insanlık tarihi kadar eski ve üzerinde çok çeşitli fikirlerin atıldığı kompleks kavramlardır. Geçmişten günümüze yöne? tim alanına katkı yapan bilim insanları yönetimin ne olduğu ve yöneticiliğin nasıl olması gerektiğine dair birtakım görüşler bildirmiş, bu görüşler kimi zaman benzerlik gösterirken kimi zaman ise çok farklı noktalarda kalabilmiş? tir. Ayrıca ortaya çıkan bu görüşler sadece ideal yöneticinin nasıl olması ge? rektiği ile ilgili değil aynı zamanda halihazırda yönetici olan kişilerin yöneti? me yaklaşımları ve yöneticilik yapmaktan kaynaklı ortaya çıkan bazı özellikle? ri, hal ve tavırlarının neler olduğudur. Bu doğrultuda birçok farklı kavram ortaya çıkmış ve üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmanın temel konusunu oluşturan üstünlük vehmi kavramı da bu kavramlardan birisidir. Üstünlük vehmi kavramı; narsizm ve hubris sendromu gibi birçok farklı kav? ramla da ilişkilendirilebilen bir kavram olmakla beraber, yönetim kademesin? de bulunan kimselerin bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek edindikleri bir davranış şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişte ve gü? nümüzde olduğu gibi belki gelecekte de yönetim gücünü ele geçiren kimsele? rin bu gücü bazen pozitif yönlü eylemler için bazen ise gücün yapısı ve şekli itibariyle negatif yönlü eylemlerde kullanılması kaçınılmaz olacaktır. Bununla birlikte gücün miktarı arttıkça kişinin psikolojisi üzerinde en iyi olma, kendini yüce ve ulaşılmaz görme, aslında sahip olmadığı bazı özellikleri sanki sahip? miş gibi gösterme ve kişinin kendini kusursuz ve noksansız kabul etmesi gibi birçok farklı durum ortaya çıkabilmektedir. Bu ifadelerden hareketle tarihte birçok devlet lideri ve halkın desteğini yüksek oranda hisseden yönetici ko? numundaki kişiler mevcut gücün derecesi nedeniyle kendilerini vazgeçilmez, tanrısal varlık ve her şeye gücü yetebilen kişiler olarak görmüşlerdir. Bu ça? lışma kapsamında ise yönetim kademesinde bulunan ve kendinde olmayan bazı vasıfları varmışçasına gösteren, kendini üstün gören, hubris ve narsis yönetici rol üzerinde durulacaktır. İlk olarak konu hakkında kavramsal çerçe? ve verilecek olup ardından bu kavramı somut olarak ifade edebilmek adına tarihten birkaç örnek lider eşliğinde bu kavramın yansımaları işlenecektir.Öğe SAĞLIK VE HASTALIK SOSYOLOJİSİ: Düşünürler ve Düşünceleri: Bryan Turner(Nobel akademi yayıncılık, 2020) Doğanalp Çoban, SelmaBryan Stanley Turner, 1945 Ocak Birmingham doğumlu, Anglo-Sakson ekolünden yetişmiş sosyologdur. University of Aberdeen, Flinders University, University of Utrecht, Deakin University, Cambridge University ve National University of Singapore’da dersler vermiştir. Body&Society, Citizenship Studies ve Journal of Classical Sociology dergilerinin kurucu editörü olan Turner aynı zamanda British Journal of Sociology, European Journal of Social Theory, Contemporary Islam ve Journal of Human Rights dergilerinin yayın kurullarında yer almaktadır. Din sosyolojisi, vatandaşlık, küreselleşme, dinsel çatışma, dinsel tüketimcilik, dinsel kozmolojiler ve insan hakları ile sosyal ve politik konular üzerine araştırmalar yapmakta ve bu konular üzerine kitapları ve incelemeleriyle tanınmakta ve dünyanın önde gelen din sosyologlarından biridir. Turner hâlen City University of New York’ta sosyoloji profesörü ve Din ve Toplum Araştırmaları Merkezinde yöneticidir1,2Öğe SAĞLIK VE HASTALIK SOSYOLOJİSİ: Düşünürler ve Düşünceleri : El Biruni(Nobel akademi yayıncılık, 2020) Doğanalp Çoban, SelmaÇok yönlü bilimsel çalışmalar yapan ve insanlığa bıraktığı kıymetli eserlerle yaşadığı asra “Bîrûnî Asrı” denilmesini sağlayan bununla birlikte tüm hayatını okuma, yazma, düşünme, araştırma ve deneysel çalışmalara adayan Ebu Reyhan el Bîrûnî, 3 Zilhicce 362 (4 Eylül 973) tarihinde Harezm’in başkenti Kas’da doğmuştur. Ancak vefat tarihi tam olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda hicrî 403 senesinin (milâdî 1013) üstadın kırk yaşına denk geldiğini, bunun Arapça beş ve sıfır benzeşmesinden kaynaklı bir yazım yanlışı olduğu ve aslının 453 (milâdî 1061) olabileceği görüşü kabul görmüştür. Dolaysıyla onun 1061 sonlarında seksen sekiz yaşında vefat ettiği düşünülebilir. Buna karşın kendisi ise Kitabüs Saydele Fi-t Tıb adlı eserinde yaşının sekseni geçmiş olduğunu ifade etmektedir.Öğe Hakikat Sonrası Siyaset, Felsefe, Medya, Uluslararası İlişkiler İçinde Post Hakikatin İlk Evresi Yankı Odaları: Yalan haber mi daha hızlı yayılıyor Coronavirüs mü?(Nika Yayınevi, 2021) Özdemir, MerveHakikat kavramının sıkça sorgulandığı günümüz dünyasında, kavramın politik, sosyolojik, felsefi ve iletişimsel yönden sorgulanması oldukça önemlidir. Tarihsel süreç içerisinde özellikle felsefe ile başlayan hakikat tartışmaları günümüze dek geçerliliğini korumaktadır. Aristoteles’in Retorik (2016) adlı eserinde yazdığı, politikacıların halkı ikna etmek için sıklıkla kullandığı ethos, pathos ve logos kavramları, çağdaş düşünce dünyasında post hakikat kavramının ilk zeminini oluşturmaktadır. Antik Yunan ve Roma kültürüne ait kimi metinlerde kullanılan parrhesia kavramı, dürüst ve özgür konuşma, hakikat sevgisinden ötürü ölebilme ihtimaline karşı “her şeyi söylemek” olarak belirtilirken (Kalaycı, 2013), günümüzde bahsedilen kavramın pratikte karşılığını yitirdiğini söylemek mümkündür. Hakikatin silikleşmeye yüz tuttuğu postmodern dönem, Lyotard’ın deyişi ile büyük anlatılara yönelik güvensizlik (1994) durumuna karışık gelmektedir.Öğe Atatürk ve Kitle İletişimi İçinde. Lozan Barış Antlaşması'na Diplomasi ve Müzakere Üzerinden Bir Bakış(Der Yayınevi, 2021) Özdemir, Merve; Çokluk, NilMillî Mücadele Dönemi Türk Dış Politikasına bakıldığında konu ile ilgili geniş bir literatür ortaya konulsa da özellikle iletişim disiplini çerçevesinde ele alınan çalışmaların yetersiz oluşu, konunun iletişim açısından değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Uluslararası halkla ilişkilerinde ortak çalışma alanlarından biri olan diplomasi, Millî Mücadele Döneminde Atatürk’ün yapmış olduğu iletişimsel boyuttaki diplomatik ilişkileri anlama açısından bize önemli veriler sunmaktadır. Tarihten bu yana ülkelerarası ilişkileri belirleyen geleneksel diplomasi anlayışı, hükümet görevlileri arasında alınan kararların halka duyurulması sürecini ifade etmektedir. Diplomasi sürecinin akışını belirleyen müzakere de yine konu dahilinde senkron incelenmesi gereken bir iletişim süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Türkiye’nin kuruluş yıllarından itibaren uluslararası diplomatik ilişkilerin gerçekleştirilmesi ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi, müzakere ve diplomasi kavramlarının doğru iletişim çerçevesinde ele alınmasıyla başarıya ulaşmıştır. Millî Mücadele dönemi Türk dış politikasına ait yapılan çalışmalar diğer ülkelerle olan yoğun iletişim çabasının da bir göstergesidir. Çünkü ülkenin uluslararası alanda tanınabilmesi ve yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen kendini kabul ettirebilmesi ancak ekili bir iletişim ile mümkün olabilmektedir. Bu çalışma, Atatürk’ün her koldan yürütmüş olduğu bu başarılı iletişim stratejisi ile Türk Devleti ve milletinin bugünlere kadar gelmesindeki iletişim stratejisini ortaya koymaktadır. Atatürk’ün lider, müzakereci vasfı ülkenin ve milletin bağımsızlık mücadelesini kazanmasında önemli bir rol oynayarak sömürgeci devletlere karşı bir başkaldırıyı ve kazanımı ortaya koymuştur. Atatürk’ün hem Doğunun hem de Batının kültürel özelliklerini çok iyi bilmesi, bir müzakerecinin en temel özelliklerinden olan yabancı dili aktif olarak kullanabilmesi iletişimin niteliğini belirlemiş ve diplomatik ilişkilerin bu bağlamda çok iyi tahlil edilmesini kolaylaştırmıştır. Bu noktadan hareketle hem Doğu hem de Batı kültürünün tanınması Atatürk’ün Türk Dış Politikasında başarılı olmasını sağlayan etkenler arasındadır. Aktif bir direnişin en önemli göstergesi olan Cumhuriyet Dönemi, Atatürk’ün izlediği iletişim stratejisine dair önemli veriler sunmaktadır. Buradan hareketle Cumhuriyet dönemi diplomasi ve iletişim stratejisi, Atatürk’ün önder kişiliğinin bir yansıması olarak belirtilebilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda özellikle Lozan Barış Antlaşması’nın Türkiye açısından önemi oldukça büyüktür. Bu anlamda antlaşmanın içeriğine bakıldığında Türkiye’nin gerek diplomasi gerek iletişimsel yönden başarılı oluşu ve Batılı devletlerin sömürgeci hareketlerine karşı olan dik duruşu, Türk ulusunun kaderini büyük ölçüde belirlemiştir. Bu bağlamda çalışma içerisinde Cumhuriyet Dönemi’nde imzalanmış antlaşmalar arasından Lozan Barış Antlaşması iletişim açısından değerlendirilecektir.Öğe