TLT - Bildiri Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 6 / 6
  • Öğe
    Sağlık Çalışanlarında Perkütan Yaralanmaları Önleyen Porter Koruyucu Enjektör Kapağı
    (2019) Akidağı, Zeynep; Kızıloğlu, Kadircan; Şener, Hatice
    Amaç: Dünyada, sağlık çalışanlarının maruz kaldığı kesici- delici alet yaralanmaları araştırılmış ve sonucun azımsanmayacak derecede trajedik olduğu görülmüştür. Hastalık kontrol ve önleme merkezine göre her yıl 385.000 sağlık çalışanı başta iğne batması olmak üzere kesici-delici alet yaralanmalarıyla karşı karşıya kalmaktadır (1). Bu yaralanmaların en başında iğne kapağını kapatmaya çalışırken yaşanan kazalar gelmektedir (2). Bu çarpıcı sonuçlardan yola çıkarak çalışmamızda, iğne batmalarına bağlı yaralanmaların sebeplerinin en başında yer alan iğne kapaklarının, güvenilirliği ve koruyuculuğunu ölçmek ve bu doğrultuda perkütan yaralanmaları önleyecek farklı bir koruyucu iğne kapağı tasarlamak amaçlanmıştır Araç-Gereç: Çalışmamızda, iğne batmalarına bağlı kesici-delici alet yaralanmalarında iğne kapaklarının etkisini ölçmek için standart iğne kapaklarından farklı olarak 4 farklı formda ve ebatta ‘’Porter Koruyucu Enjektör Kapağı’’ olarak isimlendirdiğimiz iğne kapağı prototipi tasarladık (Resim 2,3,4). Standart iğne kapaklarına göre daha geniş çapta tasarlanan bu kapaklar ve standart iğne kapakları, gönüllü 300 sağlık ön lisans öğrencileri ile yapılan gözlemsel deneylerle test edildi (Resim 6,7,8,9). Deneylerde 300 öğrenciden cilde batması plastik bir aparatla engellemiş iğne ile (Resim 5) standart kapak ve 4 farklı prototipi kullanarak her bir kapağı 10 ar kez çıkartıp tekrar takmaları istendi. Bu denemeler sonucunda iğne kapağını çıkarıp takma esnasında meydana gelen iğnenin cilde temas sayısı, farklı çaplarda tasarlanan kapakların iğne batmasından koruma sayıları gibi nicel veriler kaydedilerek iğne batma kazaları ile iğne kapak çapları arasındaki ilişki araştırıldı. Elde edilen veriler Turcosa analitik istatistik programı (© 2019 Turcosa Analitik) kullanarak analiz edildi. (Deneyler, Kapadokya Üniversitesi 04.04.2019 tarihli 29533901-903-07.01.-5949 sayılı Etik Kurul izni alınarak yapılmıştır). Bulgular: Kesici-delici alet yaralanmalarının en başında gelen iğne batmalarına bağlı kazalara sebep olarak standart ölçülerdeki enjektör kapağının yapılan analizler sonucu gereken genişlikte bir çapta üretilmediği dolayısıyla iğne batmalarını engelleyemedi ortaya konulmuştur. Turcosa Analitik programında Kruskal- Wallis ve Siegel castella testleri kullanılarak yapılan analizlerde, kapakların iğne batmasından koruma özellikleri esas alındığında standart kapak ile tasarım kapaklar arasında anlamlı bir fark bulunduğu ve en büyük farklılığın standart kapak ile 4 numaralı prototip ve 2 numaralı prototip arasında olduğu, en az anlamı farklılığın ise 3 numaralı prototip arasında olduğu bulunmuştur Sonuç: Enjektörler, her ne kadar kullanımları kolay olsa da çeşitli enfeksiyonların bulaşında rol oynamaktadırlar. Enjektörleri kullanırken yaşanan kesici-delici yaralanmalarında en büyük payı iğne kapağını kapatmaya çalışmak almaktadır (Bozkurt, 2013). Bu konu literatürde araştırma konusu olmakla beraber kullanılan standart iğne kapaklarının bu kazaları önlemede yetersi kaldıkları görülmüş ve bu yüzden güvenlilik esas alınarak çeşitli enjektör tipleri geliştirilmiştir (Alanin, 2015). Fakat bu ürünler yüksek maliyetlerde üretilip yüksek fiyatlara pazarlandığından dolayı ülkemizde yaygın bir kullanım alanı bulamamıştır. Bu proje ile maliyeti düşük koruyuculuğu yüksek 4 farklı enjektör iğne kapağı tasarlanmıştır. Analiz sonuçları farklı çaplarda koruyucu aparatlarla geliştirilen 4 prototip arasında çapı en geniş olan 4 numaralı prototipin çapı en dar olan 3 numaralı prototipe göre iğne batmalarına karşı daha koruyucu olduğunu göstermiştir. Analizleri sonuçları açıkça gösteriyor ki günümüzde kullanılan standart enjektör iğne kapakları kullanıcı bireyleri iğneden korumaktan ziyade iğneye yalnızca bir kılıf ya da bir hazne olarak işlev görmektedir. Dolayısıyla iğne standart iğne kapaklarının mevcut kapak ağızlarının çapları yaşanabilecek perkütan yaralanmaları önlemekte yetersiz kalmaktadır.İğne ile yaralanmaların önüne geçmek ve bu yolla bulaşan enfeksiyonları engellemek için iğne kapak girişlerinin dış kısmının genişletilmesi gerekliliği net bir şekilde tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Güvenli Şırınga, İğne Batması, Perkütan yaralanma Kaynaklar 1) Centers for disease control and prevention shorps workbook.2008, Erişim adresi: www.cdc.gov/nccdphp/dch/.../SDOH-workbook.pdf 2) Altıok M.et ol Sağlık çalışanlarının kesici-delici aletlerle yaralanma deneyimleri ve yaralanmaya yönelik alınan önlemler.2009 Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim Ve Sanat Dergisi. 2 (3) 3) Bozkurt s.et ol sağlık çalışanlarında iğne batması ve cerahi aletlerle olan yaralanmalar incelendi. 2013;40(3):449-452 4) Alanin C. Horb et ol .Safety engineereal injection difcas for IM, SC and ID injektions in healtcare delivery setlingsi a systematic review and metor analyris. BMC Nursing 2015 14:7
  • Öğe
    KONJENİTAL İMMÜN YETMEZLİKLER
    (2020) Akidağı, Zeynep
    İmmün sistem (bağışıklık sistemi), kendinden olan ile olmayan yabancı maddeleri ayırt etme yeteneğine sahip, vücudu antijen adı verilen her türlü patojenden korumakla görevli bir savunma sistemidir (Hanımeli et al., 2010). İmmün sistemin yetersiz kaldığı immün yetmezlik durumlarında tekrarlayan inatçı enfeksiyonların oluşturdukları hastalıklar ortaya çıkar. İmmün yetmezlikler primer ve sekonder olmak üzere ikiye ayrılır. Primer immün yetmezlikler konjenital olarak yani doğuştan gelen immün yetmezlik durumudur. Sekonder immün yetmezlikler ise sonradan başka nedenlere bağlı olarak ortaya daha çok yetişkin dönemde görülen immün yetmezlik tablosudur (Sánchez-Ramón et al., 2019). İmmün yetmezliklerin doğuştan gelen formu olan primer immün yetmezliklerde immün sistem, hümoral (antikora bağlı) ya da hücresel olarak yetersiz kalabilir. Primer immün yetmezlikler dünyada 1/10.000 prevalansa sahipken ülkemizde ise akraba evliliklerine bağlı olarak görülme sıklığı daha fazladır (Notarangelo and Immunology, 2010). Konjenital olarak gelişen immün yetmezliklerde sık enfeksiyon geçiren, gelişme geriliği ve malnutrasyon tablosu olan çocuklara şüphe ile yaklaşılmalıdır (Kliegman et al., 2007). İmmün yetmezlikten şüphelenilen çocuklara ilk laboratuar tanı, tam kan sayımı, periferik kan yayması ve sedimentasyon ile konulur. Tam kan sayımında ise formül lökosit değerlendirmesi çok önemlidir (Özdemir, 2019). Primer immün yetmezlik tanısı almış çocuklarda ise altta yatan mutasyonun belirlenmesi için spesifik testler uygulanmalıdır (Ochs et al., 2009) . Primer immün yetmezlik hastalıklarının ayırıcı tanıda atlanmaması ve immünolojik değerlendirmenin öncelikli yapılarak immün yetmezlikli hastaların erken dönemde tanı almasıyla erken tedavi ya da koruyucu önlemlerle hastalıkla mücadele etmeleri sağlanabilir.
  • Öğe
    NCF1 EKZON 2 HETEROZIGOT GT DELESYONU BULUNAN AILEDE FRAGMENT ANALIZININ TANISAL KULLANIMI
    (2020) Akidağı, Zeynep; Özsoy, Sevil; Köker, Nezihe; Köker, Mustafa Yavuz
    NCF1 EKZON 2 HETEROZIGOT GT DELESYONU BULUNAN AILEDE FRAGMENT ANALIZININ TANISAL KULLANIMI Zeynep Akidağı, Sevil Özsoy, Nezihe Köker, Mustafa Yavuz Köker Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İmmünoloji Ana Bilim Dalı, ÖZET Kayseri Kronik granülomatöz hastalık (KGH), fagositlerde bulunan NADPH oksidaz enziminin fonksiyon görememesi ile karakterize olan X’e bağlı ya da otozomal resesif (OR) kalıtsal geçiş gösteren primer immün yetmezlik hastalığıdır. NADPH enzimi, gp91phox, p22phox, p67phox, p40phox ve p47phox protein alt birimlerinden oluşur ve bu protein alt birimlerinin herhangi birinin eksikliğinde KGH ortaya çıkar. Bu hastalığın otozomal resesif formuna sebep olan ve p47 phox protein defektine yol açan NCF1 genindeki homozigot GT delesyonu fragment analizi ile kolaylıkla saptanabilir. Ayrıca heterozigot GT delesyonu bulunan taşıyıcı bireyler ve bu mutasyonu taşımayan sağlıklı bireyler de fragment analizi ile saptanabildiği gibi 2:1 psödogen/ gen oranı ile belirtilen normal gen oranı ve 1:2 psödogen/ gen oranı ile ifade edilen füzyon genler de bu yöntem ile tespit edilebilir (Heywort, 2003). Amaç: KGH tanısı almış hastalarda GT delesyonu taşıyıcılığını fragment analizi ile tespit etmek. Yöntem: Çalışmamızda Erciyes Üniversitesi İmmün yetmezlik laboratuvarında KGH tanısı konmuş hasta ve aile bireyleri ile çalışıldı. Çalışmada KGH hastalarında GT delesyonu taşıyıcılığı fragment analizi yöntemiyle araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen hasta ve aile bireyleri arasından bir X-KGH (KGH hastalığın X’ e bağlı formu) hastasının taşıyıcı annesinde NCF1 geni ve psödogeni arasında gerçekleşen gen füzyonu ve buna bağlı oluşan füzyon gen varlığı fragment analizi ile tespit edildi. Sonuç: Fragment analizi ile otozomal kronik granülomatöz hastalığın tanısını koymanın yanı sıra genler arasında gerçekleşen gen füzyonu sonucunda meydana gelen füzyon genleri de tespit etmenin mümkün olabileceği anlaşıldı. Anahtar Kelimeler: Kronik granülomatöz hastalık, Fragment analiz, Füzyon gen Kaynaklar 1. Heyworth, P. G., Cross, A. R., & Curnutte, J. T. (2003). Chronic granulomatous disease. Current Opinion in Immunology, 15(5), 578–584. Anahtar Kelimeler: Kronik granülomatöz hastalık, Fragment analiz, Füzyon gen
  • Öğe
    LFIA YÖNTEMİ İLE COVID 19 TAŞIYICILIĞININ SAPTANMASI: BİR SEROPREVALANS ÇALIŞMASI
    (2021) Akman, Nazife; Akidağı, Zeynep; Özmen, Pelin; Yalap, Rukiye
    ÖZET Koronavirüs hastalığı 2019 (COVID-19) hızlı yayılım gösteren bir pandemidir. Hastalığın yayılmasında virüse bağlı etmenlerin (viral yük, ACE bağlama proteini vs.) yanı sıra asemptomatik bireylerin de rolü azımsanmayacak miktardadır. COVID-19 pandemisinde, toplumda virüsün yayılmasına neden olan sessiz bulaştırıcıları saptamak için Kapadokya Üniversitesi sağlık programlarında öğrenim gören 18-40 yaş arasındaki 258 öğrencide SARS-CoV-2 seroprevalansı araştırıldı. Katılımcıların yaş ortalaması 21,5 (min = 18, max= 33) olup %69’u (n=38) kız öğrenciydi. Çalışmada bireylerin seroprevalans taramasında LFIA (Lateral Flow Immuno Assay) yöntemi kullanılarak SARS-COV-2 virüsüne karşı antikor yanıtları tarandı ve hastalık bulguları, PZR (polimeraz zincir reaksiyonu) testi ve şüpheli temas öyküsü yönünden değerlendirildi. Çalışmamızda SARS-CoV-2 seropozitifliği %21 (n=55) olarak saptanmış olup bu bireylerin %25’inin (n=14) son altı ay içinde PZR pozitiflikleri bulunmaktaydı. %56’sının (n=31) semptom göstermediği için test yaptırmadığını fakat SARS-COV-2 antikor pozitifliği saptandı. Bu oranlar, toplumdaki sessiz bulaştırıcıların yaygınlığını ortaya koymuştur. Bu çalışma seroepidemiyolojik veri eldesi açısından değerli olmakla birlikte koruyucu bağışıklık göstergesi olarak kabul edilmemelidir.
  • Öğe
    NK Hücre ve İmmünoterapideki Rolü
    (2021) Akidağı, Zeynep
    ÖZ NK hücreler doğal immün sistemin geniş granüllü lenfositleri olarak anılan hücre grubudur. NK hücreler, doğal immünitenin bir elemanı olmanın yanı sıra gerek patojenleri karşılayan hücre olarak gerekse edinselimmünite hücreleriyle sürekli koordinasyon halinde bulunarak immün sistemin ilk savunma hattını oluştururlar. NK hücrelerin virüs ve tümör hücreleriyle mücadele etme mekanizması her ne kadar T lenfositlere benzese de taşıdıkları geniş reseptör repertuarlarıyla T lenfositlerden ayrılırlar. NK hücre yanıtı hücrelerin yüzeylerinde MHC-1 yüzey markırının bulunmasıyla ilişkilidir ve ancak yüzeyinde MHC-1 markırı bulunduran hücreler NK hücrelerin sitotoksik etkisinden korunabilirler. Ayrıca NK hücreler antikorla kaplı patojenlere Fc reseptörleriyle bağlanır ve böylelikle antikor bağımlı hücresel sitotoksisitede görev alarak edinselimmüniteye yardımcı olurlar. NK hücrelerin gelişim süreçlerinden başlayarak hücresel yanıtın yönlendirilmesi veya şekillendirilmesine kadar birçok olaydan sorumlu bazı sitokinler bulunur ve bu sitokinlerden bazılarını NK hücrenin kendisi üretir. NK hücreler diğer immün hücrelerde olduğu gibi gerek sitokin aracılı gerekse antikor aracılı alınan aktivatör ve inhibitör sinyallerin şekillenmesinde hücresel yanıta yön veren çeşitli sinyal iletim mekanizmalarına sahip olmak gibi daha birçok özelliğe sahiptir. NK hücrelerin edinselimmünite hücrelerinden farklı olan özelliklerinden yola çıkarak yapılan çalışmalarda kayda değer olumlu sonuçlar elde edilmiş ve böylelikle modern tedavi yöntemleri geliştirilerek birçok alanda kullanılmaya başlanmıştır. NK hücreler, başta kanser immünoterapi alanında olmak üzere enfeksiyon hastalıklarının tedavisinden otoimmün hastalıkların tedavisine kadar geniş bir araştırma alanı içinde yerini almaktadır. Bu derlemede NK hücre özellikleri ile bu özelliklerin kanser ve immünoterapide kullanımı hakkında bilgi verilmektedir.
  • Öğe
    Investigation of the protective effect of vitamin e and selenium against adriamicine with testicular damaged on testes
    (2018) Ünal, Mehmet Alparslan; Bilgici, Pınar; Balcıoğlu, Esra
    Adriamycin (ADR), kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir kemoterapik ilaçtır. ADR kanser hücreleri yanında testis dahil birçok dokuda zararlı etki göstermekted ir . Selenyum (Se) ve vitamin e üreme organları ve kısırlık üzerine koruyucu özelliklere sahiptirler. Bu çalışmada, ADR' nin testislerde oluşturacağı hasar üzerine Vitamin E ve Se'nin koruyucu etkisinin olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Tüm prosedürler etik kurallara uygun olarak yapıldı. Her biri 8 sıçandan oluşan 8 grupta 64 hayvanı inceledik. Bu hayvanlar , Deneysel Araştırma Merkezi (DEKAM) nde yetiştirilen 60 günlük wistar cinsi ratlardı. 33 günlük diyet boyun ca; Kontrol grubuna (1. Grup) 3 günde bir toplamda 12 kez gavajla mısır yağı ve 3 günde bir toplamda 10 kez İzotonik Salin Çözeltisi ver ildi . ADR, uygulanan bütün gruplara 2mg/kg/gün dozda 3 günde bir toplamda 10 kez intraperitonel yolla verildi. Vitamin E, uygulanan bütün gruplara 200 mg/kg/gün dozda 3 günde bir toplamda 12 kez gavajla verildi. Se, uygulanan bütün gruplara 2mg/kg/gün dozda 3 günde bir toplamda 12 kez gavajla verildi. Çalışma sonunda hayvanlar ketamin ve xylazin anestezisi altında dekapite edilerek testis dokuları alındı. Bu örnekler doku takibinden geçirildi ve rutin boyama işlemleri sonunda ışık mikroskobunda histolopatolojik değişimler gözlendi. Seminifer Tübüllerdeki değişikliklere bakıldı. Buna göre Johnsen'in Testiküler Biyopsi Skorlaması ile hasarın derecesi tespit edildi. Dokudaki hasarın derecesini ölçmek için antioksidan enzim activitesi ölçülerek malondialdehyde (MDA), katalaz (CAT) ,süperoksit dismutaz (SOD) değerlerine biyokimyasal parametre olarak bakıldı. Kandaki serum örneklerinden testesteron seviyeleri ölçümlendi ve son olarak TUNEL yöntemiyle apoptotik hücrelerin sayımı yapıldı. Sonuç olarak ADR uygulanması sıçan testis dokularında hasar oluşturmuştur. Vitamin Eve Selenyum tedavisi testis dokularında düzeltici etkiye sahip olduğunu kanıtlamıştır.