PLT - Bildiri Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 10 / 10
  • Öğe
    Annelerin Rutin Çocukluk Çağı Aşılarına İlişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi
    (2022) Akman, Nazife; Yıldız, Ayşegül
    Giriş: Çocukluk çağı aşıları, bulaşıcı hastalıkların kontrolünde bir dönüm noktası olmuştur. Bununla birlikte aşılara hem ücretsiz hem de eşit erişim sunan ülkelerde bile aşı tereddütü vakalarının yıldan yıla artışları olmuştur. Çocukluk çağı aşılamalarında karar vericiler ebeveynlerdir. Araştırmada ebeveynlerin çocukluk çağı aşılarıyla ilgili tutumlarını belirlemek ve bu tutumları etkileyen faktörleri tanımlamak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Nevşehir ilinde yaşayan anneler oluşturmuştur. Katılımcıların belirlenmesinde kartopu örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Çevrimiçi olarak hazırlanmış veri toplama formları (Google Form) çalışmaya katılmayı kabul eden 0-2 yaş arasında çocuk sahibi olan 347 anne ile 19.06.2021-20.11.2021 tarihleri arasında toplanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan katılımcıların %58.5’inin (n=203) 18-30 yaş aralığında, %39.5’inin (n=137) üniversite mezunu olduğu, %59.7’sinin (n=207) çalışmadığı, %51.0’ının (n=177) 2 çocuğu olduğu, %30.7’sinin (n=197) çocuklarının 7-11 ay yaş grubunda oldukları tespit edilmiştir. Annelerin aşı karşıtlığı ölçeğinden aldıkları toplam puan ortalaması 50.9±9.17 olarak bulunmuştur. Ölçek alt boyutlarından alınan puanlarda en yüksek düzeyde 20.1±5.01 ile “aşı karşıtlığı” alt boyutundan puan alınmıştır. Sonuç: Çalışmamız sonucunda ebeveynlerin orta düzeyde aşı karşıtlığına sahip oldukları tespit edilmiştir. Ebeveynlere aşılar ve aşı ile önlenebilir hastalıklar hakkında temel bilgilerin sağlanması, rutin çocukluk çağı aşılarının güvenliğini ve önemini pekiştirerek zorunlu aşılamaya karşı muhalefetin azaltılmasına yardımcı olabilir.
  • Öğe
    Metotreksat Uyarılı Rat Testis Hasarında Timokinon'un Etkisi
    (2022) Kaymak, Emin; Ceylan, Tayfun; Akin, Ali Tuğrul
    Giriş: Kemoterapi kanser tedavisinde kullanılmasıyla birlikte kemoterapi ilaçlarının yan etkileri de mevcuttur. Kemoterapide kullanılan ilaçlardan biri olan metotreksat (MTX) özellikle meme kanseri ve romatoid artritte kullanılmaktadır. Metotreksat'ın faydalarının yanı sıra testis üzerinde önemli yan etkileri mevcuttur. Metotreksat sperm sayısının azalması, seminifer tübül hücrelerinin dejenerasyonu ve testosteron seviyesinin azalması gibi önemli yan etkilere sahip olup testiste oksidatif hasara yol açmaktadır. MTX uyarılı testis hasarında oksidan/antioksidan denge bozulmaktadır. Nükleer faktör eritroid 2 ile ilişkili faktör 2 (NRF2), oksidatif stresin önlenmesinde önemli rol oynar. Heme oksijenaz-1 (HO-1), hücresel homeostazın korunması için önemlidir. Nrf2 ile HO-1 koordineli olarak hareket etmektedirler ve oksidan/antioksidan dengenin sağlanmasında önemli rol oynarlar. Nigella sativa tohumu yağının aktif bir bileşeni olan Timokinon, bir antioksidan, anti-inflamatuar ve antitümör ajan olarak kullanılır. Amaç: Bu çalışmada Metotreksat'ın sebep olduğu testis hasarına karşı Timokinon'un koruyucu etkisini araştırmayı amaçladık. Materyal-Metot: Gruplar aşağıdaki şekilde belirtildi; 1. Kontrol grubuna (n:8) 10 gün boyunca intraperitoneal serum fizyolojik uygulandı. 2. Zeytinyağı grubuna (n:8) 10 gün boyunca intraperitoneal zeytinyağı uygulandı. 3. Metotreksat grubuna (n:8) deneyin 1. günü 20 mg/kg tek doz MTX intraperitoneal yolla uygulandı. 4. Timokinon Grubuna (n:8) 10 mg/kg THQ intraperitoneal olarak 10 gün boyunca uygulandı. 5. MTX+THQ grubuna (n:8) (MTX: (20 mg/kg 1. gün tek doz intraperitoneal yolla) ve THQ: 10mg/kg intraperitoneal olarak 10 gün boyunca uygulandı. Deneyin 10. gününde son enjeksiyondan 2 saat sonra yüksek doz ketamin+ksilazin anestezisi altında ratların hayatlarına son verildi. Sakrifikasyon sonrası epididimisden alınan örneklerden sperm sayısı belirlendi. Ratlardan elde edilen testis ve epididymis ağırlıkları ölçüldü. Deney sonunda ratların testis dokuları alınıp fiksasyon ve doku takibi işlemlerinden sonra 5? kalınlığında kesitler alındı. Hematoksilen&eozin boyama ile seminifer tübül hasarı belirlendi. NRF2 ve HO-1 antikorları immünohistokimya ile değerledirildi. İstatistiksel analiz: Veriler ortalama ± SD olarak ifade edildi. One-way ANOVA testi ve Tukey's post-hoc testi ile analiz yapıldı. Analizlerde p < 0.05 anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular: Deney sonunda elde edilen testis ağırlığı, epididimis ağırlığı, sperm sayısı ve ileri hareketli sperm sayısı MTX grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı seviyede azaldı. Hematoksilen&eozin boyama sonucunda MTX grubunda seminifer tübül epitel hücre serisinde azalma ve tübül boyutunda azalma görüldü. NRF2 ve HO-1 antikor ifadesi MTX grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı miktarda azaldı. MTX+THQ grubunda bu hasarlar istatistiksel olarak önemli seviyede düzeldi. Sonuç: Bizim sonuçlarımız, MTX uyarılı testis hasarını azaltmada THQ’nun NRF2/ HO-1 aktivitesini artırarak antioksidan dengeyi sağlayıp testiküler fonksiyonu düzeltmede rol oynadığını göstermektedir.
  • Öğe
    5 Yıllık İzlemde Neonatal Sepsis Etkenlerinin DağIlımı ve Direnç Profilinin Değerlendirilmesi
    (2021) Sağıroğlu, Pınar; Akman, Nazife; Atalay, Mustafa Altay
    Giriş: Yenidoğan sepsisi ciddi mortalite oranlarıyla küresel bir endişe kaynağıdır. Dünya çapında antimikrobiyal direncin sürekli artması, sepsis yönetimini zorlaştırmaktadır. Bu çalışmada, geriye dönük olarak sepsisli yenidoğanlarda etken mikroorganizmalar ve antimikrobiyal duyarlılıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışma Erciyes Üniversitesi Hastanelerinde (1 Ocak 2015-31 Ağustos 2020) yatırılan 1-28 günlük yenidoğanları kapsamaktadır. Yaşamın ilk 72 saati içinde ortaya çıkan sepis, erken başlangıçlı, 72 saatinden sonra ortaya çıkan ise geç başlangıçlı yenidoğan sepsisi olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışma süresi boyunca 21370 kan kültürü değerlendirilmiş olup kriterlerimize uyan 1489 (%6,9) şişede üreme saptanmış ve bu yaş grubundaki kontaminasyon oranı %5.12 (n=1095) olarak tespit edilmiştir. Mikroorganizmaların %79,5’i (n=1191) geç başlangıçlı sepsis (LOS), %20,1’i (n=298) erken başlangıçlı sepsis (EOS) etkeni olarak görülmüştür ve istatistiksel olarak anlamlı ilişki görülmüştür (p =0,001). EOS örneklerinin %92.6’sı (n=276/289) pediatrik yenidoğan yoğun bakım ünitesinden gelmiştir. EOS izolatlarında en sık saptanan Gram pozitif patojen Staphlyococcus epidermidis %36,2 (n=108) olmuştur. Bu kökenlerin %76,4’ü (n=55) metisiline dirençli bulunmuştur. EOS’da Staphlyococcus aureus oranı %10,1 (n=30) bu kökenlerin %6.7 (n=2)’de metisilin direnci saptanmıştır. Vankomisin dirençli enterekok oranı %11.1 (n=1/9)’dir. EOS ‘da en çok izole edilen Gram negatif patojenler sırasıyla E. coli %4.7 (n=14), A. baumannii ve K. pneumoniae %4.02 (n=12) olmuştur. K. pneumoniae’de genişlemiş spektrumlu beta laktamaz (GSBL) üretim oranı %50 (n=6/12), karbapenem direnci %8.3 (n=1/12) olarak bulunmuştur. LOS örneklerinin %95.3’ü (n=1136) pediatrik yenidoğan yoğun bakım ünitesinden gelmiştir. LOS’da en sık saptanan Gram pozitif patojen ise S. epidermidis %46.5 (n=554) bu kökenlerin %79.4’ü (n=440) metisiline dirençli bulunmuştur. LOS’da Metisilin dirençli S. aureus oranı %6.5 (n=7); Vankomisin dirençli enterekok oranı %5.9 (n=4/67)’olarak saptanmıştır. En sık saptanan Gram negatif patojenler sırasıyla %7.1 (n=85) A. baumannii ve %5.2(n=62) ve K. pneumoniae olmuştur. A. baumannii suşlarının tamamı karbapenemlere, siprofloksasin, gentamisin ve trimethoprime/sulphamethaxazole dirençli bulunmuştur. Sadece bir kökende kolistin direnci saptanmıştır. K. pneumoniae’de GSBL oranı %27.4 (n=17/62), karbapenem direnci %3,2 (n=2/62) olarak bulunmuşken, kolistin direnci saptanmamıştır. Sonuç: Yenidoğan sepsisinde tedavi başarısını etkileyen en önemli unsurlardan biri uygun antibiyoterapinin zamanında başlanmasıdır. Bu amaçla hastanelerin sepsis etken dağılımını bu mikroorganizmaların antibiyotik direnç profillerinin yıllar içindeki değişimini takip etmelerinin önemli olduğunu düşünmekteyiz.
  • Öğe
    Evaluation Of Epididymitis Tissue Of Cisplatin-Induced Rats
    (SANAR, 2020) Ceylan, Tayfun; Karabulut, Derya; Öztürk, Emel; Akin, Ali Tuğrul; Kaymak, Emin; Yakan, Birkan
    As a chemotherapeutic agent, cisplatin is an antineoplastic agent used in the treatment of various solid tumors such as lung, testicle and bladder cancer (Ezaki, Nishiumi, Azuma, & Yoshida, 2017; Salem, Helmi, & Assaf, 2018). Autophagy abnormality is one of the mechanisms of cell death leading to the development of diseases such as cancer (Yang & Klionsky, 2010). In this study, it was aimed to determine the damage caused by cisplatin on tissue by using autophagy inhibitor and activator. A total of 24 Wistar albino male rats were used in the study, 6 animals in each group. Group I; Control, Group II; Cisplatin (8 mg / kg), Group III; Rapamycin (2 mg / kg), Group IV; Group of 3-methylated (15 mg / kg). While rapamycin and 3-methyladenine were administered for 15 days, cisplatin was applied to these groups on the 7th day of a single experiment. At the end of the experiment, the organs of the rats, which were anesthetized, were removed and placed in formaldehyde for histological follow-up. Hematoxylin-Eosin and Heat-shock protein70 (HSP70) immunohistochemistry was applied to the sections taken after histological techniques. Group I tissue sections had a normal histological appearance. In Group II sections, some areas were disintegrated in the tubular basement membrane and vacuolization was observed in the tubule. In addition, some epithelial cells were observed to be more eosinophilic. Tissue sections of groups III and IV had a more regular appearance as epithelialization, tubule basement membrane. Eosinophilic cells were observed in tubular epithelialization of group IV. HSP70 immunoreactivity was observed in the inter-tubular connective tissue of all groups. HSP70 immunoreactivity was observed in the tubular epithelium of both Group III and Group IV tissue sections, mostly in Group II. Sperm transport, maturation and storage is the most important task of the epididymis (Wang & Kumar, 2012). It was concluded that the organ was affected by agents such as cisplatin to maintain semen quality and potentiality of spermatozoa. We think that HSP70 mediates the formation of autophagy that occurs in the organ.
  • Öğe
    Difüzyon Tensör Görüntüleri ile Traktografi Yapılarak Beyin İçerisindeki Bazı Liflerin 3 Boyutlu Oluşturulması ve Anatomi Eğitimine Katkısı
    (2019) Yiğit, Hüseyin; Ceylan, Tayfun; Acer, Niyazi
    Giriş ve Amaç: Difüzyon Tensör Görüntüleme ile dokulardaki difüzyonun hangi yönde kısıtlandığı niceliksel olarak ifade edilebilmektedir. Bu niceliksel ifadenin yanı sıra, fiber traktografi algoritmalarının kullanılmasıyla da, beyindeki ak madde 3 boyutlu olarak gösterilebilmektedir. Bu çalışmada DtiStudio programı ile traktografi yapılarak, tractus corticospinalis, forceps major ve minor, fasciculus arcuatus ve uncinatus, fasciculus longitudinalis superior ve inferior gibi traktların ortaya çıkarılması ve bu traktların MRIcroGL adlı programı ile beyin içerisinde 3 boyutlu olarak gösterilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Görüntüler, DTI mapping menüsü ile traktografiye hazır hale getirilir. Elde edilen dosya, Fiber tracking menüsü kullanılarak; aksiyal, koronal ve sagittal kesitlerin üzerinde, istenen bölgenin seçilmesine olanak sağlar. Ardından bu 3 kesitten ilgili traktusun başlangıç (ROI-1) ve sonlanış noktası (ROI-2) seçilerek, traktus 3 boyutlu olarak elde edilir. Elde edilen bu traktuslar, mricrogl programı yardımı ile şablonlar kullanılarak, beyin içerisine yerleştirilir. Tartışma ve Sonuç: Literatürde farklı yöntemler kullanılarak fiber traktografi yapılabilmektedir. Ancak klinik bilgiler ile doğruluğu onaylanan ilk traktografi algoritması FACT (Fiber Assignment by Continuous Tracking)’tir. Bu çalışma ile FACT algoritması kullanan Dtistudio kullanılarak bazı traktlar gösterilmiştir. Bu tip programların hem eğitim hem de akademik alanlarda kullanımının yaygınlaşmasının, beyin anatomisinin anlaşılmasında ve klinik problemlere katkı sunmada yararlı olacağı kanaatindeyiz.
  • Öğe
    Effect of Chloroquine in Chronic Hypoxia-Induced Bowel Damage
    (20. Ulusal Anatomi Kongresi, 2019) Kaymak, Emin; Akin, Ali Tuğrul; Yalçın, Betül; Öztürk, Emel; Ceylan, Tayfun; Başaran, Kemal Erdem; Karabulut, Derya; Doğanyiğit, Züleyha; Özdamar, Saim; Yakan, Birkan
    Effect of chloroquine in chronic hypoxia-induced bowel damage
  • Öğe
    The Dose-Dependent Effects Of Doxorubicin In Ratliver Tissue
    (1st International Ahi Evran Medical and Health Science Congress (IAMHC), 2019) Akin, Ali Tuğrul; Kaymak, Emin; Karabulut, Derya; Doğanyiğit, Züleyha; Ceylan, Tayfun; Toluk, Ayşe; Özdamar, Saim
    Introduction: Doxorubicin (DOX) is an anthracycline antibiotic used as an anticancer agent and is a widely used chemotherapeutic for many cancer types such as sarcoma, acute lymphoblastic leukaemia and as well as breast and liver cancers. Recently, it has been shown that DOX causes hepatic toxicity. Toxic effects of DOX are associated with increased formation of reactive oxygen species (ROS), releasing of pro-inflammatory cytokines and induction of apoptotic and necrotic changes in organs. The aim of this study is determine of dose-dependent effects of DOX on inflammation in rat liver tissue. Methods: 30 male rats were assigned to the following groups: Group I as controls, Group II was given Chronic DOX i.p. (2 mg/kg/BW) a total of 10 times, once every three days. Groups III, Acute DOX group which received DOX (15 mg/kg BW) single dose as the intraperitoneal the 20th day of the study. On the 28th day of the experiment, under anesthesia by ether, livers of animals were obtained for histopathological and immunohistochemical evaluation. Sections of 5 ?m thick were sliced with a microtome and stained with hematoxylin and eosin. TNF-alpha and IL-6 were detected immunohistochemically using a polyclonal antibody and the streptavidin–biotin–peroxidase technique. Results: In this study, injection of both DOX Chronic (2mg/kg) and DOX Acute (15 mg/kg) triggered a significant elevation of the liver damage. Hepatic sections of the rats treated with chronic and acute DOX groups were seen intracellular cell degeneration, intracytoplasmic vacuoles, haemorrhage and picnotic cells. IL-6 immunreactivity was significantly increased in chronic group and acute group compared to control group. TNFalpha immunreactivity was significantly increased in chronic group compared to control group. Conclusion: Our results demonstrated that chronically administered doxorubicin increases liver damage. In conclusion, it may be advisable to increase studies on the use of chronic doses in combination of antiinflammatory agents.
  • Öğe
    Sisplatin’in Oluşturduğu Testis Hasarı Üzerine Kafeik Asit Fenetil Ester’in Koruyucu Etkisinin İncelenmesi
    (Cell & Tissue Biology Research Turkish, Histology and Embryology Association, 2018) Ceylan, Tayfun; Kaymak, Emin; Yalçın, Betül; Cantürk Tan, Fazile; Yakan, Birkan
    Amaç: Testisler, erkek üreme hücrelerinin üretilmesi evresi olan spermatogenezin gerçekleştiği ve testosteron başta olmak üzere erkek cinsiyet hormonlarının üretildiği yerlerdir. Antikanserojen bir ilaç olan Sisplatin (SP); sıçan testislerindeki spermatogenik seri hücrelerinde, destek hücreleri olan Sertoli hücrelerinde ve interstisyel alandaki Leydig hücrelerinde hasara yol açmaktadır. Bu hasarın ortadan kaldırılmasında koruyucu etkisiyle propolisin etken maddelerinden biri olan Kafeik Asit Fenetil Ester’in (KAFE) etkisini gözlemlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmayla ilgili tüm prosedürler etik kurallara uygun olacak şekilde gerçekleştirildi. Grup 1’e (kontrol grubu) (n=8) deney boyunca diğer gruplara uygulanan KAFE ve SP miktarı kadar izotonik salin solüsyonu intraperitoneal (ip.), Grup 2’ye (n=10) deneyin 7. günü tek doz SP (7 mg/kg) ip. olarak verildi. Grup 3’e (n=10) deneyin başlangıcından itibaren 12 gün boyunca KAFE (10 ?mol/kg/gün) ip. olarak ve aynı gruba 7. günde SP (7 mg/kg) tek doz ip. olarak verildi. Grup 4’e (n=10) ise deneyin başlangıcından itibaren 12 gün boyunca KAFE (10 ?mol/kg/gün) ip. olarak verildi. Sıçanlar deneyin 14. gününde ksilazin ve ketamin anestezisi altında dekapite edildi ve testisleri alındı. Testislerden alınan kesitler hematoksilen ve eozin boyaları ile boyanarak histolojik hasar incelendi. Sıçanlardan elde edilen testis dokusunda Malondialdehit (MDA), Katalaz (KAT) ve Süperoksit Dismutaz (SOD) parametrelerine bakılarak, lipid peroksidasyon ürünü ve antioksidan enzim aktiviteleri tayin edildi. Ayrıca kan serumunda testosteron (TES) parametreleri tayin edildi. Comet Assay tekniğiyle de duktus epididimisten alınan sperm örneklerinde hücre düzeyinde DNA hasarı saptandı ve hasarın miktarı belirlendi. Bulgular: SP uygulanan gruplardan alınan testis dokularında kontrol grubu testis dokularına göre hasar görüldü. Bu hasar spermatogenik seri hücrelerinde artan şekilde bozulma, tubuli seminiferi kontortilerin bazal membranlarında bozulma, interstisyel alandaki Leydig hücrelerinde kısmen hasarlanma ve testis tübülleri içerisinde ödem şeklindeydi. Testis dokusunda bakılan MDA, SOD ve KAT ölçümleri ile kan serum TES ölçümleri de bu hasarlanmaları destekler niteliktedir. Comet Assay bulguları ise spermlerdeki hasarın DNA parçalanmalarından kaynaklı olduğunu gösterdi. Sadece SP uygulaması, sperm DNA parçalanma oranını kontrol grubuna kıyasla önemli ölçüde artırdı (p<0.001). SP ile birlikte KAFE uygulanan gruplardan alınan doku örneklerindeki hasarlar yalnızca SP uygulanan gruplardaki doku ve hücre hasarına göre azalmış olarak gözlendi. Biyokimyasal analizlerde (MDA, SOD, CAT ve TES analizleri) bu bulguları destekler nitelikteydi. Ayrıca Comet Assay tekniği de sperm hücresi DNA’sındaki parçalanmaların azaldığını gösterdi. Sperm DNA parçalanma oranı SP+KAFE grubunda SP grubuna göre anlamlı olarak azaldı (p<0.001). Sonuç: Sonuç olarak tek doz SP uygulanması daha önceki çalışmalarda olduğu gibi sıçan testis dokusunda hasar oluşturmuştur. Çalışmamızda sıçan testis dokusunda oluşan bu hasara karşı KAFE’nin koruyucu etkisi gösterilmiştir.
  • Öğe
    Kronik Hipoksiye Maruz Bırakılan Ratlardaki Mide Ghrelin Miktarı Üzerine Klorokuin’in Etkisi
    (2019) Kaymak, Emin; Akin, Ali Tuğrul; Öztürk, Emel; Yalçın, Betül; Ceylan, Tayfun; Başaran, Kemal Erdem; Doğanyiğit, Züleyha; Karabulut, Derya; Özdamar, Saim; Yakan, Birkan
    Giriş Amaç Yüksek irtifada yaşanan komplikasyonlardan biri olan Anoreksiya, çevresel durumu sinyallerde enerji durumunu belirleyen ve iştahı kontrol eden hipoksinin neden olduğu rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Gastrointestinal sistemden salgılanan hormonlar, besin bileşimini algılayarak ve böylece spesifik reseptörler yoluyla hipotalamus tarafından açlığın ve doygunluğun kontrolünü etkileyen endokrin sinyal olarak önemli bir rol oynar (1). 1999'da büyüme hormonu salgı reseptörünün endojen bir ligandı olarak keşfedilen 28 amino asitli bir peptid olan Ghrelin, gastrik mukozanın endokrin hücreleri tarafından sentezlenir (2). Glikoz doyma faktörlerinden biri olduğundan, hipoksi sırasında glikoz homeostazını korumak önemlidir (3). Klorokuin Plasmodium vivax sıtmasında tedavi için kullanıldığı bilinmekte olup aynı zamanda antiinflamatuvar bir maddedir (4,5). Kronik hipoksi ile oluşturulan mide hasarında klorokuin’in ghrelin üzerine etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Materyal Metot Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Deneysel ve Klinik Araştırma Merkezinde (DEKAM) yetiştirilen 32 adet 8-12 haftalık, 200-300 gr ağırlığında yetişkin Wistar albino türü erkek sıçanlar kullanılmıştır. Kafesler içinde tutulan sıçanlara günün normal düzeninde 21 0C ve 12 saatlik aydınlık/karanlık ortamında su ve besin ihtiyaçları sağlandı. Gruplar normoksi kontrol n=8, Hipoksi (%10 oksijen/28 gün) kontrol n=8 ve Hipoksi (%10 oksijen/28 gün) + Klorokuin (50mg/kg/28gün) n=8 olarak belirlenmiştir. Deney sonunda denekler tartılıp ağırlıkları kaydedilerek ketamin+ksilazin anestezisi altında mide dokuları çıkarılan hayvanların hayatlarına son verilmiştir. Parafin bloklardan alınan 5-6 ?m kalınlığındaki kesitlere immünohistokimysal olarak ghrelin boyandıktan sonra toplam 50 farklı alanda hücre sayımı yapıldı. İstatistiksel analizler SPSS istatistik yazılımı (SPSS Windows, 24.0 versiyon) kullanıldı. Verilerin normal dağılımı için Kolmogorov–Smirnov testi kullanıldı. Parametrik testlerden One-Way ANOVA ve Post hoc Tukey testi uygulandı. Veriler ortalma ± SD olarak ifade edildi. Analizlerde p<0.05 anlamlı olarak kabul edildi. Bulgular İmmünohistokimyasal değerlendirme sonucu Tablo 1’de gösterilmiştir. Ghrelin pozitif hücre sayısı hipoksi grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde artış gösterirken, Hipoksi+KLQ grubunda kontrol grubuna yakın sonuç görülmüştür (Şekil 1). Tablo 1: Ghrelin immün pozitif hücre sonuçları. Grup Kontrol Hipoksi Hipoksi+CLQ p Ghrelin 4.18±2.14a 9.80±3.83b 7.74 ±3.02c 0.001 Veriler ortalama±standart sapma olarak ifade edilmiştir. Farklı harf (a,b,c) içeren gruplar arasında anlamlı farklılık vardır. P<0.05 anlamlı kabul edilmiştir. Şekil 1: Ghrelin ile boyanan hücreler A (kontrol), B(hipoksi) ve C (hipoksi+ClQ) gruplarında gösterilmiştir. Görüntü büyütmesi X400. Tartışma ve Sonuç Kronik hipoksinin mide mukozasında ghrelin miktarını önemli bir şekilde artırdığı görülmüştür. Hipoksi ile birlikte klorokuin verilen grupta ise mide ghrelin seviyesinin hipoksiye göre azaldığı görülmüştür. Hipoksi ile besin alımında bir azalma ve kilo kaybı meydana gelmektedir. Bunlara bağlı olarakta hipoksi koşullarında ghrelin seviyesinde artış olmaktadır.
  • Öğe
    Sisplatin’in Sıçanlarda Oluşturduğu Böbrek Hasarına Karşı Kafeik Asit Fenetil Ester’in Koruyucu Etkisinin İncelenmesi
    (ZEUGMA II. ULUSLARARASI MULTİDİSİPLİNER ÇALIŞMALAR KONGRESİ, 2019) Ceylan, Tayfun; Kaymak, Emin; Yakan, Birkan
    Amaç: Sisplatin(SP), katı tümörlerin tedavisinde yaygın olarak kullanılan anti-kanserojen bir ilaçtır. SP esas olarak böbrekler tarafından atılır ve ana yan etkilerinden biri nefrotoksisitedir (1). Bu yüzden SP?in doza bağımlı olarak oluşturduğu nefrotoksisite ...