TDE - Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Listeleniyor 1 - 20 / 21
Öğe Dede Korkut Hikâyelerinde Gösterge Değeri Olarak Niteleme Grupları(2024) Gökkaplan, YusufNiteleme grupları yazın alanında ve günlük konuşma dilinde anlatımı akıcı ve güçlü kılmak, söyleyişe zenginlik katmak için sıklıkla kullanılan söz öbekleridir. Kullanımdaki sıklık yazarın, konuşucunun, anlatıcının bilinçli tasarrufuyla açıklanabilir. Bütün bunlara alıcı konumundaki kimsenin tasavvurunda oluşan düşünceler de eklendiğinde sözcüklerin anlam sınırlarının ne kadar genişlediğini görmek mümkündür. Türkçede niteleme grupları sıfat ve zarf olmak üzere iki ana başlık altında ele alınabilir. Bunun yanında bazı edatlarla da fillerin farklı durum ifadeleriyle nitelenebildiği görülmektedir. Sıfat ve zarf görevli niteleyicilerin fiilimsi ekleriyle yan cümlecik oluşturarak niteleme grubu oluşturduğu da görülmektedir. Burada ifade edilen tüm niteleme grupları söz dizimi açısından da önemlidir. Bir tümce içerisinde yer alan niteleme grupları tümcedeki anlam zenginliğine doğrudan tesir eden unsur olarak da değerlendirilebilir. Çünkü bir isim veya fiilin sıfat veya zarf görevli bir sözcükle nitelenmesi o sözcüğün yeni bir anlam ilgisiyle kullanılabileceğinin de göstergesidir. Bu bağlamda niteleyiciler aklımızda olan bir sözcüğün farklı algılanmasını sağlayan birer aracıdır. Niteleyiciler sözcüklerin giyebileceği birer kıyafet veya kılıf olarak da değerlendirilebilir. Bu bağlamda niteleyiciler sınırlayıcı, belirleyici, işaretleyici ve açıklayıcı işlevleriyle dikkat çekerler. Bir niteleme grubunda yer alan niteleyicinin zihinde karşılık bulduğu değer onun gösterge değeri olarak ifade edilebilir. “Büyük” sözcüğü bir niteleyici olarak ele alındığında “ev” sözcüğü ile farklı, “tehlike” sözcüğü ile farklı, “gel-” fiili ile farklı bir gösterge değeri ile zihinde karşılık bulur. Bu noktada yazınsal bir metnin veya sözlü bir ifadenin icrasında kullanılan niteleyiciler farklı gösterge değerleriyle yeni çağrışım ve anlam ilgisiyle kullanılabilir. Basit bir denklemle “gösterge=gösteren+gösterilen” şeklinde ifade edilebilecek bu kullanımlar sözcüklerin algılanması, anlamlandırılması ve metnin anlaşılmasında oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Türk kültürünün önemli eserlerinden biri olan Dede Korkut Hikâyelerinde F. de Saussure’ün “gösterge” kavramı çerçevesinde niteleme gruplarının gösterge değerlerinin analizi ele alınacaktır. Kültürel açıdan, dil ve anlatım özellikleri bakımından önemli olan bu eserdeki niteleyicilerin farklı disiplinler çerçevesinde ele alınmasının bir model oluşturması ve alana katkı sağlayabilmesi hedeflenmektedir.Öğe Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde Romanında Köyden Piyasaya: Erkeklik ve Erkek Olmak(Turkish Studies-Language and Literature, 2023) Gazioğlu, Duran CanOrhan Kemal’in ilk baskısı 1954 yılında yayımlanan Bereketli Topraklar Üzerinde romanı, 1940’lı yıllarla birlikte Türk tarımında makineleşmenin gelişimine koşut olarak oluşan toprağa bağlı ekonomik, sosyolojik ve kültürel sorunlar nedeniyle sınıfsal farkların keskinleştiği Çukurova bölgesinin toplumsal bir panoramasını çizer. Eserde şehirli-köylü arasındaki sınıfsal farklılıklar ve çatışma, kapitalist çalışma düzeninin neden olduğu emeğin değersizleştirilmesi ve sömürü, ağır koşullar altında çalışan insanların yaşamlarının önemsenmeyişini işaret eden etik ihlaller, sermaye ile emek arasındaki ekonomik uçurumun neden olduğu sosyolojik ve kültürel sorunlar ve kırsaldan şehre değişen toplumsal değerler ele alınır. İş edinmek amacıyla köyden şehre giden karakterlerin fabrika-şantiye-çiftlik üçgeninde çalışma koşullarının gerçekçi bir yaklaşımla sergilendiği roman, kapitalist çalışma düzeni içerisinde verilen hayatta kalma mücadelesini yolculuk teması bağlamında sembolikleştirir. Destanlardan masallara, efsanelerden romanlara dek kahramanın varoluş amacını aradığı, erginleşme sürecini içeren evrensel bir tema olan ‘yolculuğun’ ürettiği bu sembolik anlam, roman karakterlerinin işsizliğin neden olduğu erkeklik krizini atlatmak için erkekliğin toplumsal onay ve kabul gördüğü en önemli basamaklardan olan ‘iş’i edinerek eril kimliklerini ispatlamak amacıyla çıktıkları, mücadelelerle dolu ‘erkek olma’ savaşımı üzerinden okunabilir. Bununla birlikte roman, gerek karakterlerinin yolculuk bağlamında sergiledikleri erkeklik pratiklerinin yazarın bu erkekliklerle sıklıkla temas ettiği öz yaşamından hareketle gözleme dayalı bir kurgunun verimi olması gerekse eril-dişil ayrımının sürekli üretim hâlinde olduğu fabrika, şantiye, çiftlik gibi ‘cinsiyetlendirilmiş mekânlar’ içerisinde erkeklikler arasındaki ilişkileri ele alması gibi nedenlerle köylü-şehirli, ezen-ezilen karşıtlığında erkekliğin ele alınış biçimini örnekler. Bu çalışmada, Bereketli Topraklar Üzerinde romanının önce Türk edebiyatındaki konumu üzerinde durulacak, erkekliğin sosyalizasyonunu temellendiren erkeklik literatürü tanıtılacak ve literatürün sunduğu yaklaşımla roman çözümlenerek, köyden şehre uzanan bir çerçevede hegemenonik erkeklik değerleri ile işçi sınıfı erkeklik değerlerinin romandaki yansımaları tartışılacaktır.Öğe DERİN EKOLOJİ AKIMININ TÜRK EDEBİYATINA ETKİLERİ(2022) Ünser, Halil İbrahimEkolojik sorunların beraberinde getirdiği olumsuzluklar arttıkça ve görünür hâle geldikçe bu durumun çeşitli alanlardaki yansımalarında bir fazlalaşma yaşanmıştır. Edebiyat da yıllar içerisinde bu yansımanın gerçekleştiği alanlardan birisi olagelmiştir. Bu çalışmanın amacı, edebiyat ve çevre ilişkisini öne çıkaran çevreci akım içerisindeki “derin ekoloji” akımına ve kurmaca metinlerin ekolojik okumasını yapan ekoeleştiri kavramına odaklanarak söz konusu yaklaşımların Türk edebiyatındaki etkilerini tespit edebilmektir. İnsanın çevreyi tahrip ederek doğaya zarar vermesi ve bunun yansımaları, 20. ve 21. yüzyıl edebiyatının önemli konularından biridir. Derin ekoloji akımından sonra çevreci edebiyat sadece insanın doğadaki yerini sorgulamakla kalmamış, insan dışı varlıkları da ele almış ve araştırmıştır. Derin ekoloji akımının getirdiği farkındalık aynı zamanda ekoeleştiriyi doğurmuştur. Ekoeleştiri çevreye yönelik hem bireysel hem de toplumsal bilinçlenmeyi edebiyat aracılığıyla sağlamayı amaçlar. Edebiyatın bu durumu amaç edinmesiyle birlikte “çevreci eleştiri” kavramı belirmiştir. Çalışmada, çevreci akımların kaynaklarına, konusuna ve yöntemine ilişkin genel bir değerlendirme yapılacaktır. Öncelikle çevreci akımların beslendiği görüşlerden biri olan “derin ekoloji” kavramı ayrıntılarıyla ele alınacak, sonrasında ekoeleştiri kavramına yoğunlaşılacak ve Türk edebiyatında çevrecilik ve derin ekolojinin izleri tespit edilecektir. Türk edebiyatı ürünleri kapsamında ekolojik bunalım, ekoeleştiri ve derin ekoloji arasında bağlantı kurularak kapsamlı bir şekilde gerçekleştirilen başka bir çalışmaya rastlanmadığından dolayı böylesine bir incelemenin bu çalışmanın özgün yönü olduğu ifade edilebilir.Öğe H. N. Atsız'ın Otantik Toplum Ütopyası: Bozkurtların Ölümü(2022) Ünser, Halil İbrahimEdebî eserleriyle siyasi fikirlerini aktarma ve yaşatma çabasında olan Hüseyin Nihal Atsız’ın siyasi görüşleri Türk siyasi hayatında önemli bir tartışma konusu olmuştur. Bu çalışmada Bozkurtların Ölümü romanından hareketle Atsız’ın ütopist karakteri vurgulanmakta ve bu eserinde modernizm karşıtı bir milliyetçi olarak otantik bir toplum ütopyası kurduğu fikri savunulmaktadır. Bozkurtların Ölümü’nde detayları tespit edilebilecek olan bu ütopik toplum, mevcut siyasi ortamın eleştirisi olan Dalkavuklar Gecesi’nde hicvettiği insan tiplerinin zıddı olarak yüksek ahlâkî özellikleri ile öne çıkan, doğa ve hayvanlarla barışık, sadece yaşamını sürdürmek için avlanan ve savaşan otantik insanlardan oluşmaktadır. Bu kapsamda romanda, Türkler içindeki fikir ayrılıklarının gayet objektif bir şekilde canlandırılmış olmasına rağmen, romanda tarafsızlığı bozacak şekilde ve ısrarla neden Türklerin mutlak haklı, Çinlilerin mutlak haksız olarak gösterildikleri sorusunun cevabı aranmış ve sonuç olarak Çinlilerin modern olanı temsil ettiği Türklerin ise otantik, iyi ve doğru olana karşılık geldiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu husus Atsız’ın Türkçülüğünün, diğer milliyetçi düşüncelerden farklılaşacak şekilde, modern olana karşıtlık temelinde yükseldiğini göstermektedir.Öğe Samim Kocagöz'ün Onbinlerin Dönüşü Romanında Sosyalist Entelektüel Meselesi(2022) Ünser, Halil İbrahimToplumun tüm katmanlarını düzenleme iddiasında olan Marksist-sosyalist ideoloji için entelektüelin toplumsal ve siyasal rolü, üzerinde çokça tartışılan bir konu olagelmiştir. İşçi sınıfının siyasi hayata hâkim olmasını öngören bu düşüncenin entelektüele verdiği rol, onun bazı özellikler taşımasını gerekli kılmaktadır. Marksist-sosyalist ideolojiye göre entelektüel, sol-sosyalist değerlerin benimsenmesinde topluma rol model olmalı ve liderlik etmelidir. Bu çalışmada toplumcu gerçekçi edebiyat için bağlantı noktası olması bakımından önemli bir roman olan, Samim Kocagöz’ün Onbinlerin Dönüşü adlı eseri merkez alınarak ideal sosyalist aydın tipinin fikri altyapısı ele alınmış, yazarın entelektüel sınıfın toplumsal rolü üzerindeki düşünceleri incelenmiştir. Bu çerçevede ideal sosyalist tip olan Recep, entelektüel düzeyinin gerektirdiği sorumluluğu eylem alanına da taşıyan bir karakter olarak kurgulanmıştır. Nazi-Sovyet kamplaşmasının baskın olduğu dönemde yazılan bir roman karakterinin sosyalistliğinin milliyetçilikle harmanlanmış olması yazarın siyasi bir sentez arayışında olduğunu gösterir. Recep, halktan kopuk olmayan bir entelektüel tasvirinin sunulmuş olması açısından da dikkate değerdir. Bu yönüyle Marksist-sosyalist düşüncede aydına yüklenen roldeki bir başka tartışma olan “burjuvalaşmamış olma” ölçütü açısından da önem taşımaktadır. Böylelikle Marksist-sosyalist düşüncedeki entelektüel tartışmalarını pek çok açıdan içeren Onbinlerin Dönüşü, Türk romanında olumlu ve ideal sosyalist entelektüel tipin doğuşu açısından belirgin bir aşama olarak değerlendirilmiştir.Öğe Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan Korporatist Bir Ütopya: Ankara(2022) Ünser, Halil İbrahimBu çalışmada Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önemli eserlerinden olan Ankara romanı bir ütopya örneği olarak ele alınmış ve romanın Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun da mensupları içinde olduğu Kadro Hareketi’nin Türk inkılabına yön vermeyi arzulayan politik amaçlarını tartışmak, göstermek ve duyumsatmak üzere kaleme alındığını, karakterler ve hikâyenin bu amaca uygun biçimde kurgulandığını göstermek hedeflenmiştir. Daha da özel olarak romanın baş karakteri Selma Hanım’ın yeni Türk devleti veya vatanı, son eşi Neşet Sabit Bey’in ise Kadro dergisi mensupları ile alegorik şekilde ilişkilendirildiği gösterilmiş; Ankara romanının yazıldığı dönemin entelektüel tartışma ortamının edebî bir eserde ele alınması bakımından da Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olduğu vurgulanmıştır. Bu çıkarımlara varmak için öncelikle ütopya ve siyasi ütopya kavramları kısaca ele alınmış, ardından Kadro Hareketi ve onun ürünü olan Kadro dergisinin ortaya çıkma sürecindeki tarihî gerekçeler ve olgular incelenmiş, Kadro Hareketi ideolojisinin temel unsurları özetlenmiştir. Son olarak hareketin temsilcilerinden Yakup Kadri’nin Ankara adlı romanında ortaya çıkardığı ütopya kurgusu ile Kadro Hareketi’nin ideolojisi arasındaki ilişki olduğu önermesi romanın üçüncü kısmından yapılan alıntılarla desteklenmiştir.Öğe Duha Kocaog?lu Deli Dumrul Hikayesinde U?nlem Gruplarının So?z Dizimsel Olarak I?ncelenmesi(2022) Gökkaplan, YusufÜnlem insanların günlük konuşma dilinde sıkça işlettikleri bir yapıdır. Ünlemler kızgınlık, üzüntü, keder, şaşkınlık, sevinç, heyecan gibi duyguların etkili bir biçimde ifade edilmesinde kullanılmaktadır. Duyguların ifadesinde kullanılan ünlemleri sadece söz ve ses birlikleri olarak ele almak onların ifade gücünün zenginliğinin ortaya çıkarılmasında yetersiz kalmaktadır. Konuşma dilinde ünlemlerle birlikte vurgu, tonlama, jest, mimik ve hareketler ünlemle birlikte ünlem kavramının içini dolduran diğer özelliklerdir. Yazılı dilde ise ünlemlerin tespit edilmesi sözlü dilde olduğu kadar kolay olmamaktadır. Günümüzde ünlem gruplarını inceleyen çalışmalara bakıldığında “Ey! Eyvah! Ya!” gibi belirli kalıplar çerçevesinde kurulan ünlem grupları tespit edilmiştir. Bu şekilde bir sınırlama ile yapılan çalışmalarda ünlemlerin yeteri kadar detaylı ve etraflıca ele alınmadığı görülmektedir. Sözlü kültür öğelerinin önemli birer kaynak olduğu gibi Türk dilinde ünlemlerin de ayrı ve özel bir konumu olmalıdır. Bu farklılığın belirlenebilmesi için de Türk dilinin temelini oluşturan eserlerin dikkatle ele alınması gerekmektedir. Bu çalışmada Dede Korkut Hikayeleri arasında yer alan Duha Kocaoğlu Deli Dumrul hikayesindeki ünlem gruplarının söz dizimsel açıdan incelemesi yapılacaktır. Söz konusu eserde hikâyenin kahramanı olan Deli Dumrul’un Azrail ve Tanrı’ya seslenmesi, anne ve babasına yakarışı, eşine vedası ve çevresindekilere hitabı ünlem kullanımı açısından zengin ve farklı bir içeriğe sahiptir. Eserde duygu ve durumlara göre değişen ünlemlerin hikayedeki diğer sözcük ve sözcük grupları ile olan ilişkisinin incelenmesi ünlemlerin metin içerisindeki işlevlerinin belirlenmesinde önemlidir. Burada sergilenen yaklaşım ile konuşma dilinde sıkça kullanılan ünlemlerin ve ünlem gruplarının metin içerisindeki kullanımları da ortaya konulmuş olacaktır.Öğe Atasözleri ve Deyimlerde Akıl Kavramı(Avrasya Yazarlar Birliği, 2022) Gökkaplan, YusufTürk dilinin ifade ve anlam zenginliğinin görülebildiği önemli içeriklerden biri de kalıp sözlerdir. Günlük konuşma dilinde olay ve durumların daha etkili ve anlaşılır bir biçimde ifade edilmesi için kalıp sözlerden sıkça yararlanılmaktadır. Türk dili içerisinde bu kalıp sözlerin en önemlilerinin atasözleri ve deyimler olduğu söylenebilir. Türk dilinin yadigârları ve mihenk taşları olarak değerlendirebileceğimiz atasözleri ve deyimler, sosyal içerikli bağlamlardan, deneyimlerden, kültür ve gelenek olarak genele hitap eden yapılardan oluşmaktadır. Bu durum, onları sadece birer özlü veya kalıp söz değil belirli durumların ölçütü olarak kullanmayı da beraberinde getirmiştir. Atasözleri ve deyimler üzerine derleme, anlamlandırma ve analiz etme çalışmalarının yapıldığı görülmektedir. Özellikle son dönemlerde atasözleri ve deyimlerdeki söz varlığı, sözlerin kavramsal değerleri gibi konular işlenmektedir. Bu çalışmada da atasözleri ve deyimlerde sıkça kullanılan ve geniş bir kavram alanı olan akıl sözcüğü ele alınacaktır. Akıl sözcüğünün sözlük anlamı ile çizilen kavram alanının değerlendirilmesi ve var ise bu kavram alanına eklenebilecek yeni kavram alanları belirlenecektir.Öğe Gerçekçi Bir Söylemin Analizi: Bereketli Topraklar Üzerinde(2022) Gökkaplan, YusufRoman bir sanat eseri olmasının yanında okuyucuyla buluştuğu anda iletişim aracına dönüşür. Bu bağlamda roman içinde bulunduğu toplumun dünya görüşü, ideolojisi, yaşam biçimi, kültürü, insan ilişkileri açısından çarpıcı bilgiler verir. Özellikle siyasi, kültürel, ideolojik ve ekonomik kırılmaların yaşandığı dönemlerde romanlar içinde bulundukları dönemlere dair yansımalar içerirler. Roman türünün bu işlevlerini ön plana çıkarmak amacıyla kaleme alınan, Türk edebiyatına yön veren ve yazıldığı dönemde yankılar uyandıran birçok romanın varlığından söz edilebilir. Bu tür eserlerin eleştirel bir yaklaşımla, disiplinler arası bir bakış açısı ile değerlendirilmesi günümüz toplum kurgusunun anlaşılmasında oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Dilbilim çağı olarak adlandırılan 21. yüzyılda, romanların dilbilimin farklı disiplinleri ile ele alınması onların dil, ideoloji ve sosyoloji zenginliğinin ortaya çıkarılmasına katkı sağlamaktadır. Birer söylem olarak ele alabileceğimiz romanların söylem çözümlemesi gibi güncel yöntem ve teknikler içeren bir disiplinle incelenmesi romanların sadece yazınsal bir tür olmadığının göstergesi olacaktır. Bu çalışmada yazıldığı dönemde ve sonrasında büyük yankı uyandıran Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanın James Paul Gee’nin söylem kuramı ve söylem çözümleme yöntemine göre analizi yapılacaktır. Bu çalışma ile araştırmacılara çoklu bakış açıları, farklı yorumlamalar ve daha fazla yaratıcılık imkânı sağlanacağı düşünülmektedir.Öğe İyi Niyetli Şehzade ve Kötü Niyetli Şehzade Hikayesinde İyi-Kötü Göstergelerinin Dil-Söz Bağlamında İncelenmesi(2022) Gökkaplan, YusufTürk topluluklarının din etkisi ile dünyaya bakış açısında önemli değişiklerin gerçekleştiği dönemlerden biri de Uygur Dönemi’dir. Bu dönemde oluşan yeni kültürü; yeni bir din ve onun gereklilikleri çevresinde oluşturulmuş, Türk topluluklarının eski gelenek, yaşantı ve kültürleriyle beraber yoğrulmuş bir sentez olarak değerlendirebiliriz. Bu yeni kültür, bu dönemde ortaya konmuş olan yazınsal türlere hem içerik hem de ifade biçimi olarak katkı sağlamış ve zengin bir yazınsal türün oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu yazınsal tür sadece din ve kültür motiflerinin yer aldığı, toplumsal düzen ile ilgili söyleyişlerin ifade edildiği metinler değildir. Bu metinlerle aynı zamanda bir uygarlığın dünya görüşü ve hayat felsefesi de ifade edilmiştir. Uygur döneminde bu düşünce ve felsefe ile ortaya konan eserlerden biri de İyi Niyetli Şehzade ve Kötü Niyetli Şehzade hikayesidir. Bu öyküde iyilik ve kötülük gibi iki zıt kavram, karakterlerin dünya görüşü ve hayatı algılama biçimi çerçevesinde anlatılmıştır. Bu çalışmada bu iki zıt kavram Saussure’nin dil-söz kuramı ile ele alınacaktır. Bir dilbilimci olan Saussure’ün dil bilimi anlayışı dil (langue) ve söz (parole) ayrımı üzerinden daha iyi anlaşılabilir. Saussure göre söz, dilin somut kullanımıdır; uygulanışıdır. Dil ise onu belirleyen, arka plandaki toplumsal yapıdır; sistemdir. Saussure, dil ve sözü homojen bir bütünlük oluşturan kavramlar olarak ele almaz, yapısı gereği ikisinin aynı teoriyle çözümlenemeyecek farklılıklar taşıdığına dikkat çeker ve ayrı olarak incelenmesi gerektiğini belirtir. Bu bakış açısından hareketle, bu metindeki iyi ve kötü kavramlarının arkasındaki derin yapı ifade edilmeye çalışılacaktır.Öğe Toplumcu Gerçekçi Türk Romanında Komünist Propaganda (1950-1960)(2021) Ünser, Halil İbrahimSanayinin gelişmediği tarım toplumlarında komünist propagandanın malzemesi ağır lıkla kırsal hayatta aranmış, edebî eserlerde tarımsal toplumların iktisadi ve idari ya pıları konu edilerek eleştirilmiştir. Bu makalede 1940’lı yıllarda yoğun bir üretim süre cine girerek 1950’li yıllarda siyasi romanlar yayımlamış üç önemli Marksist-sosyalist romancının kırsal hayatta toplumsal sınıf çatışmaları başta olmak üzere siyasi kavram ve sorunları konu edindikleri İnce Memed, Bereketli Topraklar Üzerinde ve Rahmet Yolları Kesti romanlarında işlenen siyasi meseleler ele alınarak yazarların bu meselelere getirdikleri çözüm önerileri tartışılmıştır.Öğe Enstitü Çıkışlı Yazarların Köy Gerçeğine Yaklaşımları (1950–1960)(İstanbul University Press, 2021) Ünser, Halil İbrahim1950’li yıllara kadar toplumcu gerçekçi Türk romanında sosyalist söylemi kırsal yaşantıda doğrulama çabası ön plana çıkmış ve bu çaba, devrimci bir siyasi özne işlevi görecek sanayi proletaryası yokluğunu köydeki çatışma unsurlarıyla telafi etme esasına dayandırılmıştır. 1950’li yıllarda ise Cumhuriyet’in değerlerini köylere ileterek köylüleri bilinçlendirecek öğretmenleri yetiştirmek üzere kurulan Köy Enstitülerinin ilk mezunları, kendilerini toplumcu gerçekçi edebiyatın içinde bulmuş ve zaman içinde onun önemli bir kolunu oluşturmuşlardır. Aydınlanmacı bir ütopyanın hayata geçirilmesi için kilit rol oynaması planlanan bu öğretmen yazarlar sosyalist eğilimlerinin yanında Cumhuriyet değerlerine bağlılıklarından kopmamışlar, bu yönleriyle dünya görüşü olarak diğer toplumcu gerçekçi yazarlardan farklılaşmışlardır. Bu farklılığın sanatsal boyutunun köyün içinden gelen bu yazarların köy gerçeğine bakışında belirginleştiği görülmektedir. Bu çalışmada Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Talip Apaydın’ın, 1950-1960 yılları arasında yayımlanan, köy hayatının gerçekliklerini, yetiştikleri ve görev yaptıkları köyden bakarak dile getirdikleri eserlerinde işlenen siyasi meseleler yukarıda verilen hususlar çerçevesinde ele alınmış, bu açıdan temsil niteliği gösteren, köylerdeki iktisadi durumun çarpıcı bir biçimde gösterildiği Bizim Köy, kapsamlı bir köy-köylü çözümlemesi olan Yılanların Öcü ve tarımda makineleşme meselesine giriş özelliği taşıyan Sarı Traktör isimli eserlerde köye ve köylüye yaklaşımın gerçekçilik ekseninde ana toplumcu gerçekçi akımdan farklılıkları incelenmiştir.Öğe SEMİH TEZCAN’IN NOTLARINA GÖRE BİR “ÇEKİMLEYEN” PROFİLİ(TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2021) Tezcan, Havva NuranBilindiği gibi “matbaa”nın icadından önce eserlerin “müstensih”ler yani “çekimleyen”ler tarafından çoğaltıldığı çağda yazarın kaleminden çıkmış olan “hatt-ı dest (el yazması)” nüshası ve bu nüshanın kopya ya da kopyaları söz konusudur. Kopyalama işinin “insan eli”yle yapılması kopyalayan kişinin yani çekimleyenin (müstensih) mental ya da fiziki yönden metne “dahl”ini de kaçınılmaz kılmıştır. Buna bağlı olarak “Müellifin/Yazarın elinden çıkan “çekimleyenin dahl”inden arınmış metne ulaşmak için “filolojik” yönden nasıl ve ne gibi sorgulama ve irdelemeler yapılabilir?” sorusuna bir cevap denemesi olarak Semih Tezcan’ın bir 14. yüzyıl eseri olan Muhammed’in Ferruh u Hümâ mesnevisinin 17. yüzyılda çekimlenmiş kopyasının yeni bir edisyonunu çalışırken izlediği yöntem ve saptamalarından bazı seçmeler tarafımızca bir araya getirilip örneklenmek istenmiştir. Semih Tezcan, eserin yeni bir edisyonunu ortaya koyarken, yazma metin ile yazarının yanı sıra çekimleyeni de odak noktasına oturtmuş “çekimleyen”i de sorgulayarak edisyon kritikte en somut, en doğru, en “asıl” metni elde etmeye çalışmıştır. Aynı zamanda çekimleyenin, metne odaklanmış günümüz insanının farkına varmadığı o “görünmez” olan “insan”ın “yerini ve işlevini” de görünür kılmıştır.Öğe Faldan Siyasete Söylem Analizi: Neticetü’s-Sül?k Fi Na?i?ati’l-Mül?k Örneği(İshak KÜÇÜKYILDIZ, 2022) Gökkaplan, YusufBilme merakını hayatının merkezine yerleştiren insanoğlu, tarihin her sahnesinde geleceğini ve kendisini bekleyen her ne var ise onları bilme arzusuyla yaşamıştır. Bu arzu zaman zaman öyle kuvvetli bir hal almıştır, devletlerin, milletlerin, yaşadığı döneme iz bırakan önemli şahsiyetlerin geleceklerine yön vermek için aradıkları önemli bir yöntem olmuştur. Bu bilme isteğinin en önemli göstergelerinden biri de şüphesiz gelecekten haber verme aracı olarak kullanılan fal bakma/baktırma işidir. Fal ve falcılık insanlık tarihinin en eski geleneklerinden biri olarak tarihin her evresinden farklı usul ve şekiller ile var olmuştur. Toplumdan topluma, kültürden kültüre ve süreç içerisinde farklı biçimlerde görülse de aslında temel amaç tektir. Bu amaç, bazı zamanlarda öyle bir noktaya gelmiştir ki devlet yönetimini etkilemiş, devletlerin istikbaline karar verilmesinde etkili bir yöntem olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, 16. yüzyıl erken dönem Osmanlı Türkçesi metni olarak kabul edilebilecek bir tercüme eser olan Net?cetü’s-Sül?k F? Na???ati’l-Mül?k’ta bir idareciye nasihat niteliğinde aktarılan fal bölümünün söylem analizi yapılacaktır. Bu kapsamda eserde èilm-i kef (avuç içi falı), èilm-i ketüf (kürek kemiği falı) ve èilm-i maú?dir-i aã?biè’u?l-yed (parmak falı) olarak adlandırılan ve yöneticilere bir ilim olarak aktarılan falların söylem analizi yapılacaktır.Öğe Bir Osmanlı Kadınının Kalemi: Ahmet Mithat’ın ‘Fazıl Ve Feylesof Kızı’nın Felsefe Tarihi(The Journal of Turkic Language and Literature Surveys (TULLIS), 2021) Oylubaş Katfar, Duygu19. yüzyıl ve sonrasını şekillendiren, kadın yazarların öncüsü olan, Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı Fatma Aliye Hanım, ‘yazar kadın’ algısı üzerine tartışmalara sebep olan biridir. Eğitim, evlilik, felsefe, çalışma hayatı, kültür ve medeniyet, din konularında makaleler ve romanlar yazmıştır. Fatma Aliye Hanım’ın düşünce dünyası ele alındığında Osmanlı kadınını kapalı toplumun dışına çıkararak bir kadının başaracağına inanılmayan uğraşlara uygulama alanı oluşturduğu görülmektedir. Makaleleri ile çağdaşı olan kadınlara yol göstermesi, yazma konusunda kadınları cesaretlendirmesi bakımından Osmanlı basın hayatında yer edinmiştir. Ahmet Mithat Efendi ‘Fazıl ve Feylesof Kızım’ dediği Fatma Aliye Hanım’ın tüm bu uğraşlarına katkı sağlamasıyla bilinir. Ancak o bir yandan da Fatma Aliye Hanım’a mektuplarında müdahale etmiştir. Bu mektuplar, Fatma Aliye Hanım’ın romanlarındaki karakter ve olay örgüsüne müdahalelerin yanı sıra onun şiir yazmasına ve felsefeyle ilgilenmekten menedilmesine neden olmuştur. Ahmet Mithat Efendi, mektuplarında ‘feylesof’, ‘hakîm’, ‘hekîm’ gibi sözcüklere açıklık getirerek kadınların felsefe ile uğraşmasının sakıncaları üzerinde durmaktadır. Fatma Aliye Hanım ise düşünen bireylerin sadece erkek cinsinden olmadığını ispat etmek ister. Ancak Ahmet Mithat Efendi’nin onu etkilemesi ile Fatma Aliye Hanım felsefe tarihi yazmaya yönelir. Fatma Aliye Hanım Batı ile Doğu filozoflarını değerlendirirken İslamiyet’i müdafaa etmektedir. Felsefenin erkek uğraşı olarak görülmesine karşılık, var olan kadın filozofları ortaya koyar. Fatma Aliye Hanım’ın bir Osmanlı kadını olarak bu birikime sahip olması, Batı’nın oryantalist düşünce biçimine gem vurmaktadır. Hem Osmanlılığın hem de İslamlığın yükselmesinde toplumun yarısını oluşturan kısım olarak üstlenilen görevler yerine getirilmiş olacaktır. Çalışmada Ahmet Mithat Efendi ve Fatma Aliye Hanım’ın felsefe konusundaki mektupları ile Fatma Aliye Hanım’ın felsefe ile ilgili eserlerindeki görüşleri karşılaştırılacaktır. Böylece felsefe tarihinde ve felsefe tarihi yazımındaki yeri sorgulanmış olacaktır.Öğe Abdullah Şengül, Ömer Seyfettin ve Millî Kültür(Prof. Dr. Hülya Argunşah, 2021) Gazioğlu, Duran CanBu çalışmada Abdullah Şengül'ün Ömer Seyfettin ve Millî Kültür adlı çalışması, eleştirel bir bakışla tanıtılıp değerlendirilmiştir. Kitapta eserleriyle dilde ve edebiyatta millî benliğe dönüş mefkûresini yansıtmayı başlıca amaç olarak benimseyen Ömer Seyfettin’in hikâyeciliği ele alınmıştır.Öğe Ölümlülük ve Ölümsüzlük Stratejileri Bakımından Ömer Seyfettin Hikâyelerinde Kesilmiş/Parçalanmış Ölü Bedenler(2021) Oylubaş Katfar, DuyguBeden, insanın fiziksel değişimini biriktiren ve bu değişimin etki alanında toplumsal süreçlere bağlanan bir bellektir. Bu belleğin ilk olarak edebiyatta tuttuğu kayıt, destan gibi tarihî metinlerle sağlanmıştır. Tarihî metinlerde eylemlilik ve kendilik bilinci hem toplumun uyarılmışlık düzeyi ile oluşur hem de onu etkiler. Bu nedenle milletin savaş travmaları ve sonrasında biyolojik varlıklarının devamı adına aleksimiti görülme riskine karşılık iç görü taşıyan anlatıcıların/yazarların rolü anlam kazanır. Böylece edebî metinler ve sosyoloji alanı birlikte düşünülür. Ölüm sosyolojisine kaynaklık eden tarihî belgelerden ve hatıralardan esinlenen Ömer Seyfettin, bazı hikâyelerinde geçmişten şimdiyi anlayan ve destanlardan kendi dönemine denk düşen kaybetme-eksiklik örneklerine odaklanmaktadır. Bu, kazı çalışmalarından insanlık hakkında bilgi edinmeye benzer bir antropolog üslubu gibidir. Ömer Seyfettin’in hayatın merkezini bedenin fizyolojisinden ibaret olmaktan çıkaran anlatılar kurması ve buna rağmen şiddet unsurlarını hikâye düzleminde çokça kullanması üzerine düşünülmelidir. O, bu kadar şiddet içeriğini sadece çağının getirdiği savaş ortamından hareketle yazmış olamaz. Hatıralarına bakılırsa tasvirleri hikâyelerindeki gibi canlı değildir. Yazarın bedene bakışı sosyo-kültürel belirleyicilerle alakalıdır. Kolektif duygu sosyal düzen sağlar. ‘Anomie’ önlenmeye çalışılır ve ontolojik güvenlik duygusu sarsılmaz. Hatta ölüme karşı korkusuzluk da söz konusu olabilir. Böylece Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde ‘tek vücut olma’ vurgusu sembolik anlamda değer kazanır. Bu sebeple hikâyelerindeki parçalanmış bedenlere dikkat çekilmek istenmiştir. Özellikle savaşta dekapitasyon yani kelle alıcı gücün engellenmesinin ruhsallaştırıldığı görülür. Milliyetçiliğin, ölümsüzlük stratejilerinden biri olması da bu anlatıları desteklemektedir. Çalışmada “Başını Vermeyen Şehit” odağında Ömer Seyfettin hikâyelerinden hareketle mimetik kriz döngüsü olarak savaşmanın özerklik kazanma ve kimlik koruma vazifeleri ele alınmaya çalışılacaktır. Bu sebeple kesilmiş/parçalanmış ölü bedenler sosyolojik bir yaklaşımla değerlendirilecektir.Öğe Seçkin, K. Eski Türkçe Metinlerinden Örneklerle Mental Fiil Teorisi, Konya: Palet Yayınları, 2020, ss. 175, ISBN: 978-625-7675-01-7(Erdem Uçar, 2021) Gökkaplan, YusufTürk dili; yazılı kaynakları bin yılı aşkın bir geçmişe sahip olan, sözlü kaynakları ise ondan çok daha öncelere dayanan, yeryüzünde yaşayan kadim dillerin en önemlilerinden biridir. Gerek sözlü gerekse de yazılı kültür ile ortaya konulan eserlerin içerikleri oldukça zengindir ve etkili bir retoriğe sahiptir. Bu nedenledir ki Türk dili ile ortaya konulan eserlerin tümü zaman kavramına yenilmemiş ve klasik birer tür olarak tarihsel süreçte önemi tartışılamayacak bir değere sahip olmuştur. Orhun yazıtları ile başlayan bu süreç günümüze kadar yoğun ve derin içeriklerle gelmiş yerli veyahut yabancı birçok araştırmacının çalışmasına malzeme olmuştur.Öğe Eklerin semantik fonksiyonu üzerine: +lIk etmek / +lIk yapmak örneği(Yakup Yılmaz, 2020) Gökkaplan, YusufTürkçe, bir sözcüğün yoğun anlam yükü ile kullanıldığı bir dildir. Türkçe bir sözcük cümle içerisindeki durum ve konumuna göre, bağlam içerisindeki anlam ilgilerine göre, ifade edildiği durum ve atmosfere göre farklı anlam içerik ve ilgisi ile kullanılabilmektedir. Bu durumlara sözcükleri ifade eden kişilerin kendi düşünce ve fikirleri de eklenince beklediğimizden daha yoğun bir anlam yükü ortaya çıkmaktadır. Sözcüklere yüklenen yoğun anlam çeşitliliği, ifade ettiğimiz bu durumların dışında ekler aracılığı ile de yapılabilmektedir. Sondan eklemeli bir dil olan Türkçede eklerin bir sözcüğe kattığı anlamsal farklılıklar oldukça fazladır. Bu yüzden Türkçede ekler sözcüklerin köklerinde anlamsal ve yapısal bir değişiklik yapıp yapmadıklarına göre sınıflandırılırlar. Bu noktadan hareketle Türkçede bir ekin sözcüğe yeni anlamlar yüklemek, sözcüğün türünde ve görevinde değişiklikler yapmak gibi önemli bir göreve sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu çalışmada, bir sözcüğe ulandığında ona farklı bir anlam ilgisi katan ve tek bir ek olarak değil de etmek ya da yapmak yardımcı fiilleri ile birlikte kullanılan +lIk yapmak, +lIk etmek kalıbının ulandığı sözcüklere yüklediği anlam ilgisi ele alınacaktır. Bu yolla yapılan sözcüklerin, günlük konuşma dilinde kazandığı yeni anlamının ve eğer sözlüklerde var ise burada verilen anlamlarının semantik çerçevede değerlendirilmesi yapılacaktır. Eğer her iki bağlamda da farklı anlam ilgisi var ise burada günlük konuşma dilinde kazandığı anlamı esas alarak yeniden değerlendirme yapılacaktır. Elde ettiğimiz bu anlamsal çerçeveyi, toplumsal tabaka farklılığından kaynaklanan dil kullanımını esas alarak burada ortaya çıkan farklı kullanımları W. Labov’un ayrılık kuramı çerçevesinde değerlendireceğiz.Öğe Cinsiyet ve Milliyetçilik Kuramları Bağlamında Dağa Çıkan Kurt(2019) Gazioğlu, Duran Can19. yüzyılda Osmanlı milliyetçiliği etrafında yapılan çalışmalar Türkçe, Türklük ve edebiyat konusunda önemli bir bilinç alanı oluşturmuştur. Meşrutiyet’in ikinci defa ilanıyla da fikrî ve siyasî bir içerik kazanarak devri yönlendiren asıl faaliyet alanı hâline gelir. Bu bilinçlenmenin edebiyat sahasındaki sonucu Millî Edebiyat’tır. Millî Edebiyat akımının başlıca hedefleri arasında, Türk milletinin ortak geçmiş ve tecrübelerini canlandırarak bireylerin millî kimlik, millet ve millî devlet anlayışında birleşmelerini sağlamak da vardır. 20. yüzyıl başlarında Anadolu coğrafyasında uzun yıllar boyunca süren savaşlar ciddi bir tahribat meydana getirmiştir. Halide Edib, gazeteci ve sanatçı olarak farklı duyarlıklarla bu süreci yakından gözlemler. Edebî faaliyetini bu gözlem ve deneyimlerini aktarmak için kullanır. Dağa Çıkan Kurt’ta Halide Edib’in, millî kimlik etrafındaki bilinçlenmeye katkılar sunan hikâyeleri toplanmıştır. Birer belge niteliği taşıyan bu hikâyeler, millî kimlik inşasında ihtiyaç duyulan ortak geçmiş bağını kurmak için yararlanılması gereken tarihsel kaynaktır. Bu çalışmada Dağa Çıkan Kurt’ta yer alan hikâyeler; ortak köken ve kültür miti, kültürel kodların yeniden üretiminde kadın ve erkeğe atfedilen toplumsal roller, öteki kurgusu, rol model üretimi gibi milliyetçilik kuramlarının temel boyutları kapsamında incelenecektir. Bu inceleme sonucunda Halide Edib’in millî kimlik inşasına katkıları ortaya konulacaktır.