“Sür ve Bağla”: İngiliz Romanındaki Atlara İnsansonrası Gözlerle Bakmak

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2018

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

Erişim Hakkı

Attribution-NonCommercial-ShareAlike 4.0 International
info:eu-repo/semantics/openAccess

Özet

“Romanın yükselişi” hakkındaki akademik tartışmalarda çoğunlukla kabul edildiği üzere İngiliz romanının evrimi 1740ların ortasından sonra bir sıçrama yaşamıştır. Bu dönemi takip eden yüz yıllık süre içerisinde, yani 1840ların sonuna kadar, İngiliz romanı hızlı bir biçimde olgunluğa erişmiştir. Bu tarihsel dönem birçok akademisyen tarafından Antroposen çağının başlangıcı olarak kabul edilen Endüstri Devrimi'nin de tarihsel yoğunluk noktası ile neredeyse bire bir olarak örtüşmektedir. 'Erken Antroposen Çağı' olarak nitelendirilebilecek olan bu yüz yıllık dönemin neredeyse tam ortasında James Watt'ın buharlı lokomotif icadı (1784) da yer almaktadır. Watt'ın icadı, o dönemde Britanya'daki insan toplumunun işaret, üretim-tüketim ve değiş-tokuş sistemlerinde insanlardan sonra en fazla eyleyici güce sahip hayvanlar olan atların yerini Viktorya Çağı'nın sonuna gelindiğinde “beygir gücü” ve “demir at”ların aldığı bir süreci başlatmıştır. Ancak, bu yüz yıllık sürede atlar sadece İngiltere'nin şehirlerinde ve kırsal bölgesinde çalışmaya devam etmekle kalmamış, aynı zamanda da İngiliz romanında “anlatısal iş yükü” taşımaya devam etmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ortasında yaşanan Darwin Devrimi ile de bu kez insan-at ilişkilerinin ontolojik boyutlarına ilişkin algı bağlamında bir değişim yaşanmıştır. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ontolojik sürekliliğe ilişkin Darwinci anlayış, İngiliz romanında da yansımalarını bulmuştur. Bu arka plan üzerinde, bu makalede öncelikle Antroposen bağlamı “romanın yükselişi” tartışması ile ilişkilendirilmektedir. Daha sonra da, insansonrası bir eleştirel konumdan bakılarak, Henry Fielding'in Joseph Andrews (1742), Jane Austen'ın Northanger Manastırı (Northanger Abbey) (1818) ve Emily Brontë'nin Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights) (1848) adlı romanlarına atıfa canlı atların “anlatısal eyleyiciliği,” George Eliot'ın Silas Marner (1861) ve Thomas Hardy'nin Tess (Tess of the d'Urbervilles) (1891) adlı romanlarına ilişkin olarak da ölü atların “anlatısal eyleyiciliği” tartışılmakta ve örneklendirilmektedir.

Within the scholarly debate regarding the “rise of the novel,” one of the commonly agreed views is that from around the mid-1740s onward the English novel leapt forward in its evolution. In the century that followed, that is until the late 1840s, the canonical English novel rapidly grew into maturity. This historical period almost perfectly coincided with the historical core of the Industrial Revolution, which is considered as the beginning of the Anthropocene by many scholars. Almost in the middle of this century-long period, which may be called the 'Early Anthropocene Age,' stood James Watt's invention of a working steam locomotive (1784). Watt's invention started a process in which horses that were the nonhuman animals with the greatest agential power in the signication, productionconsumption, and exchange systems of the human society in Britain began to be replaced with “horse power” and “iron horses” by the end of the Victorian period. However, during this century the horse continued not only to perform actual labor in England in the cities and in the countryside, but also to do narrative work in English ction. With the Darwinian Revolution of the mid-nineteenth century, yet another shift occurred, but this time in the perception of the ontological dimensions of human-horse relationships. The Darwinian understanding of the ontological continuity between humans and animals also found its reections in English ction. On this background, this paper rst puts the Anthropocene context in dialogue with the “rise of the novel” debate. Then, from a posthumanist critical position it discusses and illustrates the “narrative agency” of living horses with reference to Henry Fielding's Joseph Andrews (1742), Jane Austen's Northanger Abbey (1818), Emily Brontë's Wuthering Heights (1848), and that of dead horses in George Eliot's Silas Marner (1861) and Thomas Hardy's Tess of the d'Urbervilles (1891).

Açıklama

TARAMATRDİZİN

Anahtar Kelimeler

İnsansonrasıcılık, Hayvan Çalışmaları, Edebiyatta Atlar, İngiliz Romanı, Antroposen, Posthumanism; Animal Studies; Horses in Literature; English Novel; Anthropocene

Kaynak

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

58

Sayı

1

Künye