SBKY - Kitap Bölümü Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 8 / 8
  • Öğe
    Bir Cumhuriyet Tartışması: Burjuva Devriminin Uluslararası ve Tarihsel Bağlamı
    (Yordam Kitap, 2024) Sümer, Çağdaş
    Cumhuriyet’in yüzüncü yılı, bekleneceği üzere Türkiye’de sosyal bilimler alanında hem Kurtuluş’un hem de Kuruluş’un tarihsel anlamını yeniden düşünmeye yönelik, elinizdeki derlemenin de içinde yer aldığı, bireysel ya da kolektif bir dizi önemli çabaya vesile oldu. Cumhuriyet’in doğuşu ve özellikle Erken Cumhuriyet Dönemi adı verilen, 1923’ten Türkiye’nin çok partili hayata geçişine uzanan tarihsel süreci ele alan telif ve derleme kitaplarla önde gelen akademik dergilerin özel sayıları ve düzenlenen sayısız bilimsel toplantı, ileride Cumhuriyet tarihyazımı açısından başlı başına inceleme konusu oluşturacak bir külliyat yaratmış gibi gözüküyor. Bununla birlikte şimdiden söz konusu külliyata ilişkin iki önemli eksikliğin altını çizmenin, hem tartışmaların güncel siyasi bağlamını belirginleştirmek hem de bundan sonra akacağı kanala dair mütevazı bir müdahalede bulunmak açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Bu eksikliklerden ilki, resmî ve egemen tarih tezlerinin yerini alacak, alternatif ve tutarlı bir paradigmanın inşasında anlamlı bir mesafenin kaydedilememiş olması, ikincisiyse tartışmalarda Cumhuriyet ile onu mümkün kılan ve büyük ölçüde şekillendiren uluslararası bağlam arasındaki ilişkiye hak ettiği önemin verilmemesidir.
  • Öğe
    TÜRKİYE’DE MER’A YÖNETİMİ: MEVCUT YAPI, SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
    (2023) Kuran, Hikmet; Özbek, Mehmet Ozan
    Mer’alar; devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan, sınırları içerisinde bulunduğu yöre halkının kullanımına belirli koşullarla tahsis edilmiş, zengin flora ve faunalara ev sahipliği yapan alanlar olarak tanımlanabilir. Bütün Türkiye’de yaklaşık 14,6 milyon hektar alana sahip olan mer’aların neredeyse %80’i hayvancılık faaliyetlerinde kullanılmaktadır (Gökkuş, 2018: 6). Ancak ekolojik açıdan bakıldığında, önemli kırsal ve ekolojik müşterekler olarak ön plana çıktığı görülmektedir (Hazar ve Velibeyoğlu, 2018: 193). Buna karşın, ülkemizdeki mevcut kurumsal ve yönetsel sistemde, bu alanların ekolojik niteliklerinden çok ekonomik potansiyelleri üzerinden ve kısa vadeli bir bakış açısıyla değerlendirildiği görülmektedir.
  • Öğe
    Küçülme (Degrowth) Yaklaşımının Tarım Sektörü Açısından Değeri ve Potansiyeli
    (Gazi Kitabevi, 2021) Kuran, Hikmet
    Güncel akademik tartışmalarda yalnızca ekolojik bunalıma değil kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı sosyal, ekonomik ve politik çıkmazların tümüne yönelik topyekün bir çözüm önerisi olarak Küçülme (Degrowth), güncel akademik tartışmalarda son dönemdeki en revaçta olan yaklaşım olarak ön plana çıkmaktadır. Hâkim iktisadi anlayışın en temel ‘doğrusu’ olan büyüme hedefini odağına alan bu yaklaşım, kapitalizm-büyüme ilişkisini bilimsel, sınıfsal ve çevresel boyutta irdeleyerek temel argümanlarını bu kaynaktan beslemektedir. Bu doğrultuda, yaklaşımın ilk öncülü, mevcut durum içerisinde kapitalizmin dikte ettiği sonsuz ve sınırsız bir büyüme arzu ve itkisinin hem gezegendeki –ekolojik, toplumsal, iktisadi- kriz durumunun baş müsebbibi olduğu hem de bu anlayışın artık sürdürülemez olduğuna ilişkindir. Yaklaşımın mevcut kriz durumuna dair çözümü ise topyekün bir dönüşümün, yaşamın tüm alanlarında sağlanmasıdır. Tarım sektörü, kapitalist üretim ilişkileri tarafından yeniden üretilen (sözleşmeli üreticilik, monokültür, GDO, aşırı gübre ve ilaç kullanımı, tek kullanımlık tohum gibi) ve tamamıyla piyasalaşan bir alan olarak, iklim değişikliğinin ve ekolojik krizin hem derinleşmesinde hem de bu sorunlarla mücadeleye yönelik kaçınılmaz önemi ve potansiyeli açısından hayati bir mücadele zeminidir. Buradan hareketle bu çalışma, etkileri, yansımaları ve boyutu artık göz ardı edilemeyecek hale gelen ve gezegendeki yaşamın devamlılığını tehdit eder boyuta gelen mevcut kriz durumunun aşılmasına yönelik bir çaba olarak Küçülme yaklaşımını, tarım sektörü özelinde teorik (Büyüme karşıtlığı, Faydacılık karşıtlığı, Çevre Adaleti gibi) ve pratik öncülleri (Toprağa Dönüşçülük, Agroekoloji, Kooperatifler, Kent Bahçeciliği vb.) bağlamında irdelemeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Bir Müdahalenin Anlamı: Osmanlı Toplumsal Yapısı ve Geçiş Tartışmalarında Behice Boran Etkisi
    (Phoenix Yayınevi, 2021) Sümer, Çağdaş; Balkılıç, Özgür
    Ünlü İngiliz Marksist tarihçi E. P. Thompson sosyal bilimlerde ve tarihçilik disiplininde çığır açan makalelerinden birisi olan “Moral Economy (Ahlak Ekonomisi)”in hemen girişinde, İngiliz tarihçiliğiyle bir hesaplaşmaya girişmişti. Bu makalesinde Thompson (1993), İngiltere’de hâkim tarih yazıcılığının 18. yüzyıl ekmek ayaklanmalarını, insanların bu temel besin gıdasına yönelik ihtiyaçlarının güdülemesiyle, aniden ortaya çıkan, irrasyonel kolektif eylemler olduğuna yönelik anlatısını, kendisine has, uzun ve şiirsel bir anlatımla eleştiriyordu. Thompson’un temel iddiası İngiliz yoksul sınıflarının bir disiplin içerisinde ve açık hedeflerle düzenlediği bu eylemlerde gittikçe genişleyen bir kapitalist pazar ekonomisine karşı kendi tarih ve geleneklerine nakşedilmiş bir ahlak ekonomisini savunduğuydu. Bu çok ses getiren makaleyi uzun uzadıya tartışmanın yeri burası olmamakla birlikte, yazarın söz konusu çalışmayı yürütmesindeki temel kaygıyı anlamamız bizim için önemlidir: Thompson’un ister Marksist, ister liberal tarihçilerden gelsin, alt sınıfların kolektif eylemlerini salt ekonomik ihtiyaçların sonucu olarak gören ve bu eylemleri irrasyonel, anlık tepkilere indirgeyen yaklaşımlarla hesaplaşması “bilimsel” çalışmalarını da besleyen siyasal hedeflerinin ürünüydü. Bir başka ifadeyle, İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiliz siyasi yaşamında Thompson’un sadece “Ahlak Ekonomisi” değil bütün tarih çalışmaları, İngiliz işçi sınıfının kapitalizmle uyuşmayan kolektif kültürel hafızasını ve geleneklerini ayakta tutma çabasından besleniyordu. Bu meşhur İngiliz tarihçi için bilimsel uğraşlarının temelinde bir başka ünlü çalışması olan İngiliz İşçi Sınıfı’nın Oluşumu’nun hemen önsözünde belirttiği üzere, alt sınıfın bireylerini gelecek kuşaklarından lütfundan kurtarma, tarihin öznesi olan bu bireylerin, tarihteki yerlerini, ideallerini ve mücadelelerini kendilerine geri verme çabası yatıyordu (1966: 12-13). Dolayısıyla, Thompson eserlerinde İngiliz tarihinin önemli bir kesitini aydınlatmakla ya da sosyal bilimlere yeni bakış açıları kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda İngiliz siyasi, kültürel ve toplumsal hayatına partizanca politik müdahalelerde de bulunuyordu.
  • Öğe
    Sürdürülebilir ve Adil Bir Gıda Sistemine Geçiş Mümkün Olabilir Mi?
    (Gazi Kitabevi, 2021) Akkuş, Aygül
    Küreselleşme ve bununla bağlantılı olarak ticarette serbestleşme uygulamalarının da etkisiyle dünya çapında çeşitli gıda krizleri yaşanmaktadır. Mevcut krizler birden çok ölçekte (yerel, ulusal ve küresel) yaşanmakta ve krizlerin düzeyi gün geçtikçe daha da derinleşmektedir. 2020 yılında 55 ülkeden en az 155 milyon insanın kriz içerisinde ve/veya daha kötü bir durumda olduğu belirtilirken, bu rakamın 2019 yılına kıyasla 20 milyon daha arttığı vurgulanmaktadır (FSIN ve Global Network Against Food Crises, 2021: 14). Yani yaşanan kriz sadece dünyanın kırılgan bölgelerinin sorunu değildir. Elbette ki şiddetli çatışmaların, iklim şoklarının ve ekonomik istikrarsızlıkların yoğun olarak yaşandığı ülkeler gıda krizini daha şiddetli bir şekilde hissetmektedir. Ancak bu sorunun belirli bir ülke ya da bölgeyi ilgilendirdiği anlamına gelmemektedir. Ayrıca söz konusu kriz salt ekonomik olarak uygun fiyatlı gıdaya erişim yönüyle de açıklanamaz. Bu krizin neden olduğu toplumsal, ekolojik ve etik boyutlar da bulunmaktadır. Bu ise, modern gıda sistemi üzerine düşünülmesini ve bu sistemin yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir.
  • Öğe
    Şehir Hakkı: Neoliberal Kentleşme ve Sınıf Mücadelesi
    (Nika Yayınevi, 2021) Kuran, Hikmet
    Kapitalist üretim tarzında sermaye-mekân etkileşiminin işleyişine yönelik çarpıcı çözümlemeleri ve isabetli öngörüleri Henri Lefebvre’i özgün bir noktaya taşımaktadır. Şehir ve kent arasında tanımladığı ve çözümlediği ayrım, kapitalizmin kent sorunsalına tüm boyutlarıyla temas etmektedir. Kullanım değeri ve sahiplenmeye endeksli, belirlenim, tahakküm ve sömürü süreçlerinden bağımsız bir nitelik arz eden ‘şehir’ ile söz konusu süreçlerin küresel ölçekte somutlaştığı ve özgün nitelikleri yok ettiği, tüm unsurlarıyla sermayenin yeniden üretiminin bir aracına dönüşen ‘kent’ arasındaki bu ayrım, bu anlamda dikkat çekicidir. Lefebvre’in şehir hakkı olarak kavramsallaştırdığı çözüm arayışı da bu ayrım üzerinden somutluk kazanmaktadır. Şehir hakkı kavramsallaştırması, hem üretim ilişkilerinin ürettiği/yeniden ürettiği ve ekonomik, toplumsal, siyasal ve mekânsal düzlemde gözlemlenen sorunları anlamlandırma hem de bunları ve bir bütün olarak kapitalist üretim ilişkilerini ortadan kaldıracak devrimci dönüşümü formüle etme açısından kilit bir unsur olarak ön plana çıkmaktadır. Bu kitabın temel iddiası da şehir hakkı kavramının kapitalizmi aşmaya koşullu bir devrimin kuramsal yol haritasına karşılık geldiğine ilişkindir. Bu iddiasını da Lefebvre’in mekân-sermaye, gündelik hayat ve toplumsal mücadele pratiklerine yönelik öne sürdüğü argüman ve kavramsallaştırmalara dayandırmaktadır. Bunu yaparken, özellikle neoliberal politikalarla daha da görünür hâle gelen, Lefebvre tarafından başarıyla öngörülen ve çözümlenen, şehrin özgün nitelikleri ile kapitalizme içkin temel yasalar arasındaki çatışma noktaları aydınlatılmakta ve şehir hakkının gerçekleşmesinin kapitalist üretim ilişkilerinin ortadan kalkması anlamına geldiğine yönelik iddia kuramsal ve pratik boyutlarıyla gerekçelendirilmektedir.
  • Öğe
    İklim Değişikliği: İnkar, Çarpıtma, Hakikat
    (Nika Yayınevi, 2021) Kuran, Hikmet
    İklim değişikliği, bilimsel ve teknik boyutunun yanı sıra, sınıfsal ve siyasal düzlemdeki konumu gereği, hakikat sonrası çağa ilişkin kapsamlı gözlemlerin yapılabileceği bir konu olarak ön plana çıkmaktadır. Nedenselliğinin, etkinliğinin ve yansımalarının küresel boyutta gerçekleşmesine ek olarak, devletlerin büyük oranda ulusal ölçekte temsil edilmeleri iklim değişikliğini, uluslararası çevre rejimi bağlamında, özgün konuma taşıyan diğer unsurları oluşturmaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında, insan etkinliklerinin atmosferde yarattığı dönüşümün teknik analizini konu edinen iklim değişikliği, diğer çevre sorunlarına benzer bir şekilde, hem uluslararası ilişki ve diplomasinin hem de neden-sonuç sorgulamaları doğrultusunda ‘siyaset’in alanına girmiştir. İklim -değişikliği- siyaseti (climate politics) olarak ortaya çıkan bu anlayış, sorunu betimlemeci ya da gözlemlemeci perspektiften alarak, hem onu tanımlama hem de yansımalarıyla mücadele etme/uyum sağlama konusunda, sorgulayıcı bir yönteme geçişi sağlamıştır. Bu geçiş beraberinde, sorunun ortaya çıktığı üretim ilişkilerinin, sınıfsal yapıların, uluslararası iş bölümünün ve topyekün küresel ekonomi-politik pratiğin mercek altına alınmasını getirmiştir. Sorunun kaynağıyla, bu yeni sorgulama kapsamı arasındaki doğrusal bağın güçlü ve –bilimsel ve politik açıdan- apaçık olması, bir tepki olarak, karşı-argümanların gelişmesini de tetiklemiştir. Ancak, iklim değişikliği konusunun özgün yanı, bir toplumsal, ekonomik, siyasal bir mesele olmanın ötesinde, bilimsel ve kanıtlanabilir veri setleri ve gözlemlere dayanmasıdır ki konunun hakikat sonrası çağ ile teması da tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çarpıtma, yanlış bilgilendirme, içini boşaltma ya da inkâr gibi bu çağa özgü stratejilerin, yalnızca sosyal bilim epistemolojisi sınırları içinde değil; bilimsel çalışma ve kanıtları da içine alacak şekilde yeniden üretilmesi sürecini ifşa eden iklim değişikliği, bu bağlamda hakikat sonrası çağın en net çözümlenebileceği örneklerden birisini teşkil etmektedir. Bu çalışma, söz konusu stratejileri, iklim değişikliğinin hem bilimsel hem siyasal boyutunu kapsayan bir sorgulama yaparak, hakikat sonrası çağdaki bilgi, politika ve yöntem ‘üretimi’ süreçlerini ve bunların ulusal ve uluslararası siyasetle olan ilişkilerini ele almaktadır.
  • Öğe
    İklim Değişikliği ile Mücadelenin Kilit Ölçeği: Yerel Yönetimler
    (Nobel Yayıncılık, 2020) Kuran, Hikmet; Ataklı, Gülnur
    İklim değişikliği, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya gündemine giren, etki ve yoğunluğunun her geçen gün arttığı ve birçok bilimsel çalışma aracılığıyla ortaya konduğu üzere, insanlığın gelecekteki varlığını doğrudan tehdit eder boyuta yükselen bir sorun olarak ön plana çıkmaktadır. Tarihsel süreçte, sorunla mücadeleye ilişkin girişimler, büyük oranda uluslararası ölçekte ve Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleşmiş ancak özellikle 2015 yılında Paris’te gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı ile bu bağlamda bir paradigma değişiminin temelleri atılmıştır. Bu değişimin temel itkisi ise iklim değişikliğinin hem olumsuz yansımalarından etkilenme hem de çözüme ilişkin potansiyel barındırma açısından giderek ön plana çıkan kentlerin nüfus ve ölçek açısından büyümesi olmuştur. Öyle ki, tarihte ilk kez dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşamaya başlamış ve bu oranın ilerleyen yıllarda daha da artması beklenmektedir. Dolayısıyla yerel yönetimlerin, iklim değişikliği ile mücadele konusunda artık kilit birer aktör olarak değerlendirilmesi söz konusudur. Bu çalışma, yerel yönetimlerin bu konudaki rolü ve önemini, taşıdığı avantajları, uyum ve azaltım stratejilerini ve hâlihazırda yerel yönetim ölçeğinde gerçekleşen uygulamaları ele alarak, bir yandan iklim değişikliğiyle mücadeledeki bu yeni dönemi diğer yandan ise yerel yönetimlerin çevre sorunlarıyla mücadeleye ilişkin uluslararası rejimdeki artan rolünü çözümlemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada ilk olarak iklim değişikliğiyle mücadelede yerel yönetimlerin rolü ve önemine değinilirken sonrasında konu tarihsel, kurumsal, yasal ve yönetsel ve pratik boyutlarıyla ele alınmaktadır.