TDE - Kitap Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Öğe Dil ve Değer: Yazılı Metinlerde Değer Kavramı ve Çözu?mlemesi(Gu?nce Yayınları, 2024) Gökkaplan, YusufBir dilin zamana meydan okuyarak kalıcı olması, dilin kendi sistematiğinin güçlü bir kurgu içinde üretken olması o dilin gücü ile ifade edilebilir. Dilin gücünün konuşana, anlatana ve dinleyene aktarılmasında dikkate değer diğer bir unsur da o dildeki estetiktir. Güç ve estetiğin bir arada olduğu sözlü veya yazılı ürünler her zaman önemli ve değerli bir yerde bulunmaktadır. Sözlü veya yazılı ürünlerin önemli veya değerli olduğunun belirlenmesi ise güç ve estetiğin oluşmasını sağlayan unsurların tespit edilmesiyle mümkündür. Söz gelimi bir şiiri veya bir masalı değerli kılan, önemli bir çerçeveye taşıyan şeyin onun ifade biçimi mi yoksa içeriği mi veya bunların tamamını da kapsayabilecek genel toplumsal bir değer mi olduğu değişken ve henüz net olmayan bir konu olarak değerlendirilebilir. Bu çerçeveden bakıldığında yazınsal bir metnin değerinin ne olduğu, bu değerin nasıl belirlenebileceği, yazınsal bir metne değer katan unsurların toplumsal mı yoksa kültürel mi olduğu veya bunların da dışında insanın gerçek dünya ile yüzleşmesi ile ortaya çıkan soyut kavramlarla mı ifade edileceği üzerinde yapılan çalışmalar çok azdır. Türk dilinin, edebiyatının ve kültürünün eşsiz eserlerinin genellikle gramer çalışmalarına ve derin olmayan anlam, kavram çalışmalarının geneline bakıldığında söz konusu eserleri değerli kılan şeyin ne olduğunu bir çırpıda söyleyebilmek bir hayli güçtür. Şüphesiz büyük bir değeri olan bu eserlerin hangi değerlerden teşekkül ettiğinin belirlenmesi ise son derece önemli ve elzem bir konudur.Öğe Prof. Dr. Hülya Eraydın Argunşah’ın akademik öz geçmişi(Kapadokya Üniversitesi, 2024) Gazioğlu, Duran CanYurt içi ve yurt dışında birçok kongre, sempozyum, panel ve televizyon programlarına davetli konuşmacı olarak katıldı. Birçok ulusal ve uluslararası akademik derginin hakem, danışma ve bilim kurullarında görev aldı; editörlükler yaptı. Asıl çalışma alanı Yeni Türk Edebiyatı bilim dalı olmakla birlikte edebiyat- tarih lişkisi ve tarihî roman türü; kadın ve edebiyat ilişkileri özelinde edebiyatta toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları; edebiyatta millî kimlik inşası, edebiyat tarihçiliği, Millî Mücadele ve erken Cumhuriyet Dönemi roman ve öykücülüğü akademik çalışmalar yaptığı başlıca alanlardır. Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanlığı, Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı, Fen-Edebiyat, Edebiyat ve Eğitim Fakültesi ile Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyelikleri, Edebiyat Fakültesi Fakülte Kurulu Üyeliği, Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu Üyeliği gibi çeşitli görevleri üstlendi. Hâlen Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri vermeye; yüksek lisans ve doktora tezlerine danışmanlık yapmaya devam etmektedir.Öğe Fatma Aliye Hanım (İlk Romancı ve Öncü Bir Kadın)(Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2023) Oylubaş Katfar, DuyguFatma Aliye Hanım1* (D. 9 Teşrinievvel Ekim) 1862/Ö. 13 Temmuz 1936) Türk edebiyatında ilk kadın romancı olarak tanınır. Ancak Zehra Toska, Aşk-ı Vatan (1877) romanını Latin harflerine çevirir ve Fatma Aliye’den önce roman yazma tecrübesi edinmiş Zafer Hanım’ı bu eser vesilesiyle ilk kadın romancı olarak değerlendirir (Toska, 1994, 18). Toska’nın tespitine rağmen Fatma Aliye’nin bu konudaki tanınırlığının sebebi Zafer Hanım’ın “… kimliği ve eseri hakkında yeterli bilgiye ulaşılamamış olması yüzünden Türk edebiyatı tarihi[nin], ilk kadın romancı sıfatını Fatma Aliye Hanım’a ver”mesindendir (Argunşah, 2020, 157). Fatma Aliye’nin ilk romanı ise Muhadarat(1892)tır. O, gerek bu romana kadar gerek sonrasında şiir, roman, tarih, felsefe tarihi, biyografi, mektup, makale türünde telif ve tercüme yayım süreci içinde aktif bir rol alır. Fatma Aliye’nin bu istikrarlı yazma uğraşı da onun ilk kadın romancı ve modern Türk edebiyatının ilk yazar kadını olarak görülmesini sağlar...Öğe Atebetü’l-Hakayık’ta Bir Güç Göstergesi Olarak Hakikat(Kesit Yayınları, 2023) Gökkaplan, YusufEdebî bir metnin değeri onun içeriğinin toplumsal düzlemdeki değerinin yanı sıra okuyucusunun ya da hitap ettiği kitlenin zihninde yarattığı çağrışımların bulduğu karşılıkla da ifade edilebilir. Yazınsal metinlerin değerinin edebî olmasından mı, toplumsal, kültürel ve etik konuları içermesinden mi olduğu konusu ise her zaman tartışılmıştır (Aktulum, 2022). Bu bağlamda yazınsal bir metnin değeri var mıdır? Bu değeri oluşturan unsurlar nedir? Söz konusu değerlerin tespiti ve çözümlemesi nasıl yapılmalıdır? Sorularının cevapları ayrı bir disiplin olarak değerlendirilmiş ve bu disipline uygun teorik ve metodolojik çalışmalar yapılmıştır.Öğe Çevreci Düşüncede ‘Yazar ve Başkalaşım’ Berci Kristin Çöp Masalları ve Zamansız Odağında Anlatı Mesafesi(İdeal Kültür Yayıncılık, 2022) Oylubaş Katfar, DuyguAnlatı mesafesi, anlatıcının kurmaca eserdeki ögelere olan uzaklığını ifade eder. Bu uzaklık edebî metinde ‘diegesis’ ve ‘mimesis’ terimlerini ölçüt alarak anlatan ile tecrübe eden arasındaki zamansal ve psikolojik mesafeyi sorgular. ‘Diegesis’ anlatma, ‘mimesis’ de gösterme odaklı anlatım biçimleridir. ‘Anlatma’ ve ‘gösterme’ ise dolaylı veya doğrudan olan söylem teknikleriyle yazarın tercihlerini okura yansıtır. Latife Tekin Berci Kristin Çöp Masalları’nda ‘kamera gözüyle anlatma’dan yararlanır. Olayları dışsal olarak yansıtır. Heterodiegetik (öykü-dışı) anlatmanın nötr biçimini kullanması bakımından önemlidir. Bu yaklaşım doğrudan söyleme izin vermemesine rağmen büyülü gerçekçi bir metnin anlatımına fırsat tanır. Böylece yazarın, gerçeğin başkalaşımına yönelik yaklaşımına da belirleyici olur. Aynı yazarın Zamansız romanında yine büyülü gerçekçi üslup kullanılır. Ayrıca eserde ‘figural anlatma’yla ‘yetkili yazar’dan uzaklaşılır. Ancak Latife Tekin’in anlatılarında ‘sıradan beşerî kısıtlamalar’dan soyutlanmış karakterleştirme ve anlatı sesi hâkimdir. Bu da çevreci düşünce odağıyla ilişkilendirilebilir görülmüştür. Özellikle Zamansız adlı romanın yazılma zamanı göz önünde bulundurulduğunda, bu romanın Berci Kristin Çöp Masalları romanındaki üsluptan farklı olmasının sebebi anlaşılır. Pandemi döneminde karantinada olan insanın yani evde kalanın ve çevrede kalanın arasındaki bağın zayıflamasıyla çevrenin başkalaşması söz konusu olmuştur. Çevrenin başkalaşımı gerçekliğin/insanın ilişkilendirdiği dünyanın dönüşümü üzerine de düşündürmüş ve yazar kendi yazım deneyimini ‘birlikte-oluş’ konusuyla kurarken yeni bir dil oluşturmaya yönelmiştir. Bu dil Zamansız’da insan olmayanın bilincini, insan olanın duyumsayabildiği uğultuyla anlatabilmiştir. Berci Kristin Çöp Masalları’nda ise beşerî olmayan doğayı koruma vurgusu edilgen bir üslupla ifade bulmuştur. Üslubun yanı sıra organizmaya bakış Zamansız’da canlımerkezci eşitliğe dönüşmüştür. Çalışmada radikal bütüncülüğe geçiş, edebî türün melez özellikleri üzerinden sorgulanacaktır. Çünkü yazarın kendini ve okuru konumlandırdığı ‘derin ekoloji’ son eseri olan Zamansız’da diyalojik (çoksesli) bir metin kurmasını sağlamış; ‘başka dil’ ile bütün söylemleri kapsayabilmiştir. Böylece yazarın çevreye yönelik farkındalığından, insan olmayanlarla karışmışlığının bilincine varmasına kadarki başkalaşımını, çevreci edebî eleştiriyle metinler üzerinden keşfetmek hedeflenmiştir.Öğe Siyasetnamelerdeki İdari Unvanların Toplum Dilbilim Merkezli Kavramsal Analizi(Akçağ Basım Yayım Pazarlama A.Ş., 2021) Gökkaplan, Yusuf1000 yıllık devlet geleneğine sahip olan Türk milletinin yazılı kültüründe Siyasetnameler önemli bir yazın türü olmuştur. Orhun Abidelerinden başlayarak süregelen bu yazılı gelenek; devletlerin siyasi ve içtimai hayatını, sosyokültürel ve ekonomik durumlarını, devlet-millet ilişkisini konu edinmeleri bakımından sadece edebi bir tür değildir. Siyasetnameler, icra edildikleri dönemde bulunan fikir sahiplerinin ve halkın devlet ve siyaset ile ilgili düşüncelerini, serzenişlerini hükümdara veya siyaset ehillerine aktarmak için tercih ettikleri bir tür olmuştur. Bu noktadan bakıldığında siyasetnamelerin sosyolojik birer eser olduğu fikrini de çıkarabiliriz. Siyasetnameler ekseriya hükümdarlar için kaleme alınmış eserlerdir. Çünkü bu eserlerin esas konusu devlet yönetimidir. Bütün siyasi güç ve yetki yöneticinin elindedir. Bu nedenle siyasetnamelerde yöneticilere öğütler, telkinler, ahlaklı ve faziletli olmanın faydaları, bir yöneticide olması gereken erdem ve adalet anlayışı gibi konular işlenmektedir. Bu konular dikkate alındığında siyasetnamelerin dil ve toplum temelli bir özellik taşıdığını söylememiz mümkündür. Hem konu içeriği hem de yazılış amaçları bu yazın türünü toplumsal konuların işlendiği ağır siyasi metinler haline getirmişlerdir. Ayrıca bu eserlerin devletin ileri gelen yöneticilerine, padişahlarına, hükümdarlarına sunulması ve eserin hitap ettiği kitlenin statüsünün farklı olması hususları birlikte değerlendirildiğinde sıradan bir dil ve üslup içermediği görülecektir. Halk ve yönetici gibi iki kutup arasında bulunan bu eserlerin her devlet ve millete göre farklı birtakım unsurları vardır. Ahlak, adalet, siyaset, ekonomi gibi toplumsal konular evrenselliklerinin yanı sıra icra edildikleri kültürlerin, kaleme alındıkları dillerin farklı yönlerini de içerdiğinden, bu özellikler eserlere mikro özellikler olarak yansımaktadır. Bu yansımaları dikkatle değerlendirdiğimizde ise eserlerin üslup özelliklerindeki farklılıkların toplum temelli olduğu görülmektedir. Bu çalışmada siyasetnamelerde yöneticiler için topluluklara göre değişik biçimlerde kullanılan unvanların toplum dilbilim yönüyle değerlendirilmesi yapılacaktır. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi siyasetnameler dil ve toplum temelli bir bakış açısıyla icra edilmiş eserlerdir. Dolayısıyla yöneticiler için kullanılan hitap ve adlandırmalar bağlı bulunduğu kültürün ve milletin dile yansıttığı düşünceleri ile ortaya çıkmıştır. Örneğin, söz konusu edebî türe genel olarak bakıldığında bir kısmında yöneticiler için “padişah” sözcüğü kullanılırken diğerlerinde “hükümdar” Türkçe yazılanlarında ise “İlig” sözcüğü kullanılmaktadır. Aynı siyasi derecedeki mevki ve makamlar için farklı adlar kullanılmasının nedeni toplumun bakış açısıyla veyahut toplum üzerinde bırakılan etkiyle değerlendirilebilir. Bu etkinin dile yansımasındaki farklılık ise dil kullanımının toplumlar arasında ne gibi farklılıklar ile kullanıldığının bize başka bir boyutunu gösterecektir.Öğe TARİHİN SAĞLIK SOSYOLOJİSİ ÜZERİNDEKİ DENETİMİNE TARİHLE İLGİLİ ROMAN ÜZERİNDEN BAKMAK: VEBA GECELERİ(Motif Vakfı Yayınları, 2021) Oylubaş Katfar, DuyguSağlık sosyolojisi, hastalıkların halk içerisindeki kültürel süreçleriyle ilgilenir. Bu süreçler tarih biliminin takibi yanı sıra kolektif hafıza ile de birikerek halkın aktarım rolündeki konumunu da belirler. Hatta halk, yazar ya da okur olarak da edebî eserlere bu hafızayı yansıtarak itibarî bir âlem kurabilir. Tarihle ilgili bir roman olan Veba Geceleri’nin girişinde de yazıldığı üzere hem bir tarihî roman hem de roman biçiminde yazılmış bir tarih olma iddiası, eser içinde verilen pek çok ansiklopedik bilgiyle örtüşür. Yazarın metindeki bu denetimi, zamanın otoritesi hakkında düşündürücüdür. Otorite, tarihle ilgili romanlarda hem yazarın anlatacaklarına tarihsel bir çizgi çizmeyi; hem de onu hakikat ve kurmaca arasındaki gerçeklikler alanında değerlendirmeyi sağlar. Bu değerlendirme, kendi iç gerçekliğinde yeniden kurduğu anlatıyı değişen döneme ve insana göre şekillendiren bir hesaplaşmayı barındırır. Hesaplaşmanın özünde tam anlamıyla kurgu olamayacağı bilinen ama şüpheci okura da kapı açan bir üslup benimsenir. Çalışmada da bu yüzden tarihle ilgili roman merkezinde ima edilen okuyucu ile gerçek okuyucu arasındaki durumlar düşünülerek, tarihî kişinin kültürle olan konumu, yazarın imgeleştirdikleriyle ima edilen bir yazarın da varolduğu gösterilmeye çalışılacaktır. Veba Geceleri salgın yönetiminin halka etkileri bakımından anlatının zamanına bakılarak değerlendirilecek, anlatıldığı zaman ve tarihî gerçeklikler üzerinden karşılaştırmaya tabi tutulacaktır. Yazar merkezli eleştiriden psikanalitik; okur merkezliden alımlama estetiği, kültürel hegemonya; toplum merkezliden tarihsel ve sosyolojik eleştiri teorileri üzerinden inceleme yöntemi hedeflenerek dramatik inşanın kolektif üzerindeki etkileri sorgulanacaktır. Böylece metne politik sembolizm olarak da bakmanın, halk sağlığı sosyolojisiyle ilişkilendirilmesi mümkün olacaktır.Öğe Âşık Şiirinden Romana Anlatı Kimliği(Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2021) Oylubaş Katfar, DuyguSöylem türleri heterojendir ve bu oluşun edebiyat dışı katmanlarla ilişkisi türsel kabuller üzerine düşündürür. Bu düşünce, üslubun hükmettiği özne ya da yazar ile alt türler hâlini alabilir, bir metni yeniden üretebilir, metinlerarasılık veya çerçeve metin kurabilir. Düşünce özgüllüğü aslında bir önceki metin üzerinden kurulanı malzeme edinerek okurla yapılan tür sözleşmesinde biriciktir. Ancak anlatı kimliği, metnin içsel mantığıyla şekillenir ve âdeta cisimleşir. Böylece bilinç edimselleşir, diyalojik üstton hâkim olur. Bu ton çok sesli imgelerle kesişir. Söylem türlerinden şiir, insanın kendiyle diyalojik ilişki kurmasıdır. Âşık şiiri ise gerçek diyaloğun ilişkileriyle de diyalojik karşılaştırmalar üretir. Atışmalar ile sınanma, çıraklık devresinden geçerek ustalardan öğrenme, rüya öncesi ile sonrası arasındaki eşiği geçerek erginleşme aşamaları bu üretimi örnekler. Bu örneklerdeki yaratıcı edim anlamsal bir sonu olmayan değişken formlara kapı açar. Burada antik tragedyadan âşık şiirine, destana, hikâyeye ve romana dönüşme hâli gibi bir etkilenme teorisi söz konusudur denilebilir. Uyku eşiğiyle şiirinde çıraklıktan erginleşen âşık, romanında kendi sanatının bilincinde olan yazarın imgesini taşıyan karakter ile daimonikleşir. Karakter, âşığın yücesine tepki olarak karşı-yüceye ulaşır. Bu etkilenme tarzı gerek söylem türü gerek imge ve aslında yazınsal üretimin oluşumuna katkı sağlamıştır. Başkalaşım zaten ilk örneklerini şiirle verir ve yeni biçimler insanın kendini anlatma ihtiyacı ve bilincin ön plana çıkmasıyla okurun keşfine odaklanarak gerçekleşir. Bildiride âşık şiirinden romana özellikle sanatçı romanına kadar bilincin izdüşümleri tartışılacak ve başkalaşımın yeniden varoluşu, gelenekten gelecek kuşaklara aktarımda sorgulanmış olacaktır. Âşık şiirinin ve sanatçı romanının seçilmesinin sebebi her iki türün de kendi dönüşümünde bilinci eşik olarak kullanmasıdır. Bu sebeple mahlas almaktan kimlik kazanmaya yönelen edimler, söylem türleri üzerinden yorumlanacaktır.Öğe Sebeb-i Telifte Poetika: Kutsal Yolculuk Egzotik Uzaklık(İKSAD Global Yayıncılık, 2020) Tezcan, Havva NuranDivan edebiyatında şairin “şiir” üzerine düşünceleri poetika için ana düşünceler olmakla birlikte tek ölçüt olarak alınması sınırlayıcı olur. Öte yandan her şairin, “şiir” ya da “söz”ün değeri üzerine olan düşüncelerinin ortak olduğu da bir gerçektir. Bu bağlamda ancak genelgeçer bir poetikadan söz edilebilir. Sebeb-i telifler ise bize özgül poetikayı ortaya çıkarmamızda önemli ipuçları verir.Öğe Şair Leylâ Hanım ve Kadınları(İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2021) Tezcan, Havva NuranŞiir, Orta Çağ’da düşünmenin, akıl gücünün ölçütlerinden biridir. Kabul edilmiş normlar içinde en güzel şiiri söylemek, en estetik, en özgün teşbihi yakalamak hedeftir. Şiir, edebiyat, toplumun güç dinamiklerinden biridir. Yani iyi şairleri olan bir devlet, en iyi şiirlerin, en güzel aşk hikâyelerinin yazıldığı bir devlet, güçlü devlettir. Başka bir söyleyişle şiir/edebiyat, güçlü devlet olmanın ölçütlerinden biridir. Divan edebiyatı, Fars şiir estetiğinin esas olduğu İslam kültürleşme sürecinde oluşan “adab” geleneğinin Osmanlı versiyonu olarak doğmuş ve sürmüştür.1 Dolayısıyla Divan edebiyatı “iddiası” olan ve saray patronajı tarafından desteklenen bir sanattır. Belli ve kabul edilmiş normları bulunan, yüksek sınıf ve Fars kültürüne dayanan bir edebiyattır. Bu bağlamda şair olmak, kendi çağının değer yargıları içinde insan gerçekliğini ve dünya algısını yansıtan entelektüel bir üretimdir.Öğe REKLAM DİLİNDEKİ POZİTİF NİTELEYİCİLERİN DÜZANLAM - YANANLAM BAĞLAMINDA İNCELENMESİ(NOBEL BİLİMSEL ESERLER, 2021) Gökkaplan, YusufDil kullanımının özen ve dikkat gerektirdiği önemli alanlardan birisi de reklamlardır. Bugün ayrı bir alan olarak ele alabileceğimiz reklam dilinde retorik sanatı, etkili ve ağdalı söyleyişler, ifadenin görsel ve işitsel unsurlarla zenginleştirilmesi gibi birçok etkili metot kullanılmaktadır. Reklamların nasıl çözümlenmesi gerektiği veya reklam dilini oluşturan unsurların tamamının ele alındığı birçok çalışma mevcuttur. Bu çalışmalarda reklamların insanlarda satın alma davranışının oluşturulması hususu işlenmiştir. Reklam dilini dil bilgisi kuralları bağlamında ele alan çalışmalar ise bahsi geçen bu çalışmaların sadece belirli bölümlerinde mevcuttur. Reklam dilindeki ifadelerin asıl amaçları, tüketicideki satın alma davranışının oluşmasına ve bu davranışın harekete geçmesine katkı sağlamaktır. Bu nedenle kullanılan dilin de buna uygun bir biçimde oluşturulması gerekir. Bu çalışmada, reklam dilinde satın alma davranışının oluşmasına katkı sağlayan pozitif niteleyiciler konusu ele alınacaktır. Reklam dilinde niteleyici olarak kullanılan sıfat ve zarfların, pozitif bir algı yaratarak oluşturduğu satın alma davranışında sözcüklerin üstlendiği anlamsal özellikler, Roland Barthes’ın düzanlam-yananlam metoduna göre çözümlenecektir. Ayrıca tespit edilen pozitif göstergelerin çağrışım değerlerinin olumlu ve olumsuz yönleri yine aynı kuram çerçevesinde ele alınacaktır.Öğe Bir Bilim İnsanının İç Konuşması: Ömer Seyfettin İle Hasbihâl(Ankara : Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2020) Oylubaş Katfar, DuyguÖmer Seyfettin’in ölümünün 100. yılında Prof. Dr. Hülya Argunşah’ın editörlüğünde hazırlanmış olan armağan kitap, Kültür Bakanlığı Yayınlarından Ömer Seyfettin adıyla çıkmıştır. Bir Bilim İnsanının İç Konuşması: Ömer Seyfettin ile Hasbihâl de bu kitapta yer alan bir deneme yazısıdır.Öğe Vahşî Kelimât”tan “Öztürkçe”ye(Nobel Akademik Yayıncılık, 2020) Tezcan, Havva Nuran1982’de Gösteri dergisinin “Türkçede Dil Olayı” dosyalı 20. sayısında Semih Tezcan, hayatını adadığı Türkçeye olan hedefini ve umudunu anadil bilinciyle bu sözlerle dile getirmişti. 20. yüzyılın başında modern Türkiye Cumhuriyetini kuranlar Batının bilim ve tekniğini Türkiye’ye aktarmayı birincil görev olarak görmüşlerdi. Anadolu halkına özgü değerleri, bilim, çağdaş ve aydınlanmacı bakış açısına dayanan özverili bir çalışma hayatı ile güçlendirmişlerdi. Bugün “Cumhuriyete kanat gerenler” diye adlandırılan bu kuşağın teknik, tıp, eğitim ve sanat alanlarında ortaya koyduğu değerler ve attığı toplumsal temeller içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni güçlü kılan başka bir dinamik ise anadil Türkçeydi. Çünkü Türkçenin kökeni yeni keşfedilmişti, Orhun yazıtları, Orhun Türkçesi [Köktürkçe], Uygurca, Yunus Emre keşfedilmişti. Türkiye, anadilini keşfetmişti. 1960’lı yıllarda bu heyecan gençliğin önünde tüm gücüyle sürüyordu