Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı - Yüksek Lisans Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Öğe 1930-1940 Yılları Arasında Türkiye’de Ulusal Güvenlik Anlayışı ve Tehdit Algısı(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2024) OVACIK, KemalBu tez, 1930-1940 yılları arasında Türkiye'nin iç ve dış güvenlik stratejilerini derinlemesine incelemektedir. Cumhuriyet ile kazanılan başarıların korunması ve modern bir ülke inşa sürecinde karşılaşılan zorlukların üstesinden gelinmesi amacıyla geliştirilen güvenlik stratejileri, bu dönemdeki iç ve dış tehditlere karşı yürütülen güvenlik politikalarının merkezinde yer almıştır. Tez, Türkiye'nin özellikle Balkanlar ve Orta Doğu'daki bölgesel iş birlikleri, çok taraflı ittifaklar ve uluslararası alanda büyük güçler arasında nasıl bir denge politikası uyguladığı gibi konuları ele alarak, ülkenin güvenlik politikalarının nasıl şekillendiğini ve uygulandığını analiz etmektedir.Öğe Doğu Akdeniz Enerji Krizi Bağlamında Kıbrıs Sorunu(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2024) Sağsöz, Muhammed AliStratejik ve jeopolitik bir öneme sahip olan Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Afrika ve Avrupa arasında bir köprü görevi görmektedir. Bu durum, Doğu Akdeniz’e kıyıdaş olan devletleri de etkilemekle beraber siyasi gerginliklerin yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. Özellikle son dönemde bölgesel anlaşmazlıklara enerji sorununun da eklenmesi ile birlikte bölgede yaşanan kriz ulusal ve uluslararası güvenlik için bir tehdit haline gelmiştir. Egemenlik alanının genişletilmesinde etkili bir unsur olan enerji sorunu, bölgesel sorunların tekrar gündeme gelmesine yol açarak siyasal süreçler başta olmak üzere ikili ilişkileri etkilemiş ve ekonomik anlaşmazlıkların yaşanmasına da sebep olmuştur. Doğu Akdeniz sorunu, başta bölgesel olmak üzere uluslararası konjonktürde de önemli etkiler bırakan bir krizdir. Doğu Akdeniz Sorunu’nun temel etki alanı olan deniz yetki alanları arasındaki ihtilaflı bölgeler, krizi derinleştirirken devletlerin dış politikadaki adımlarının da temelini oluşturmaktadır. Diğer alanlarda olduğu gibi Kıbrıs Adası’nın egemenlik alanının da dâhil olduğu kriz, özellikle ihtilaflı bölgelerde egemenlik yarışına yol açmıştır. Doğu Akdeniz’in enerji alanındaki potansiyelinin keşfedilmesi ile bölgenin merkezinde yer alan Kıbrıs sorunu daha da karmaşık bir hale gelmiştir. Özellikle Avrupa Birliği’nin bu süreçte sorunun önemli bir parçası haline gelmesi ve Doğu Akdeniz Politikası konusunda üyesi olan Yunanistan ve GKRY’nin politikalarını desteklemesi, KKTC’nin haklarını savunan Türkiye ile ilişkilerinin daha da gerginleşmesine yol açarken Kıbrıs sorununun çözümünü daha da zor hale getirmiştir.Öğe Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri Arasında Haşhaş Krizi(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2024) ŞAHİN, MiraçTürkiye için önemli bir tarımsal ürün olan haşhaş bitkisi, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında bir dönem sorun olmuştur. Türkiye Cumhuriyet’i on yıllar boyunca haşhaş ekimi konusunda ABD’nin yersiz, baskıcı ve tehditkâr ithamlarına maruz kalmıştır. Bu durum iki ülke arasında diplomatik bir krize yol açmıştır. Amerikan tarihinde hep sorun olmuş olan afyon kullanımının yaygınlaşmasında ABD, Türkiye’yi hedef alarak ülkesine giren afyonun büyük bir bölümünün Türkiye’den sokulduğunu iddia etmiştir. Hâlbuki Türkiye’nin uluslararası alanda afyon piyasasındaki rolü yok denecek kadar azdı. 1969 seçimlerinde iktidara gelen ABD Başkanı Richard Nixon Türkiye’ye uyguladığı baskı ve tehditler sonucunda haşhaş ekimini sonlandırmıştır. Hakikat ise Çin, Afganistan ve “Altın Üçgen” denilen bölgede üretilen afyon, ABD’ye sokuluyordu. Altın üçgen Güneydoğu Asya’da yer alan bir bölgeyi ifade eder. Bu bölge Laos, Tayland ve Burma’nın birleşim noktasında bulunur. Bu bölge özellikle uyuşturucu geliri sağlayan afyon üretimin yoğun olduğu bir alan olarak bilinir. Altın Üçgen’in ABD ile ilişkisi, özellikle Soğuk Savaş sürecinde CIA’in bu bölgede anti-komünist mücadele kapsamında bazı grupları desteklediği iddiaları güçlü şekilde yer almıştır. Ne ilginçtir ki ABD, Türkiye de haşhaş ekimini yasaklattıktan sonra kendi ülkesinde çiftçilerini haşhaş ekimi konusunda teşvik etmiştir. Yasağın ardından çiftçiler, ekonomik olarak zorlu bir dönemle karşı karşıya kaldılar. Üç yıl aradan sonra Türkiye ulusal bağımsızlık doğrultusunda hareket ederek haşhaş ekim yasağını kaldırmıştır. Türkiye-ABD arasında gerçekleşen haşhaş krizi Türkiye’deki siyasi, ekonomik ve toplumsal durumu derinden etkilemiştir.Öğe ABD'nin Donald Trump Başkanlığı Döneminde 2017-2021 Suriye'ye Yönelik Politikaları Ve ABD-Türkiye İlişkilerine Etkisi(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2024) Baran, VeysiBu çalışma, Başkan Donald Trump'ın görev süresi boyunca (2017-2021) ABD'nin Suriye'ye yönelik politikalarının birbiriyle olan karmaşık etkileşimini ve bunların Türkiye ile ikili ilişkiler üzerindeki sonuçsal etkilerini incelemektedir. ABD'nin Suriye ihtilafında üstlendiği stratejik değişimlerin ve politika değişikliklerinin detaylı bir incelemesini sunmakta ve bu politikaların bölgesel istikrarsızlık ve değişen jeopolitik çıkarlar zemininde ABDTürkiye ilişkilerinin dinamiklerini nasıl etkilediğini incelemektedir. Araştırma, ABD'nin hem Suriye hem de Türkiye ile tarihsel ilişkilerini bağlamsallaştırarak başlamaktadır ve Soğuk Savaş döneminden Arap Baharı ve Suriye İç Savaşı'nın başlangıcına kadar bu ilişkilerin evriminin izini sürmektedir. Ardından, Trump yönetimi altında ABD'nin Suriye'ye yönelik dış politikasındaki önemli değişikliklere odaklanarak, kilit politika değişikliklerini, askeri angajmanları ve diplomatik stratejileri incelemektedir. Çalışma aynı zamanda dijital diplomasinin, özellikle de Başkan Trump'ın Twitter kullanımının dış politika söylemlerini ve diplomatik ilişkileri şekillendirmedeki rolünü değerlendirmektedir. Bu analizin kritik bir yönü de ABD'nin Suriye politikalarının Türkiye ile ilişkileri üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Buna ABD'nin Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) verdiği destek, Türkiye'nin Rus S-400 füze sistemini satın alması konusundaki anlaşmazlık ve güvenlik iş birliği ve bölgesel istikrar üzerindeki daha geniş etkileri de dahildir. Çalışma, Türkiye'nin stratejik kararlarının ardındaki mantığı ve ABD ile yaşanan gerilimleri anlamak için neo-realist güvenlik teorisinden perspektifler içeren çok boyutlu bir yaklaşım kullanmaktadır. Nihayetinde çalışma, Trump döneminde ABD'nin Suriye'ye yönelik politikalarının ABD-Türkiye ilişkilerinin hatlarını şekillendirmede önemli bir rol oynadığı sonucuna vararak uluslararası ilişkilerdeki karmaşık karşılıklı bağımlılığın önemini vurgulamaktadır. ABD dış politikasındaki değişimlerin sadece bölgesel dinamikleri etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda uzun süredir devam eden ittifakların dayanıklılığını nasıl test ettiğini ortaya koyarak, çağdaş diplomatik angajmanlardaki daha büyük zorlukları örneklendirmiştir.Öğe Avrupa Birliği ve Türkiye Arasındaki Güvenlik İş Birliği(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2024) Tulgar, OnurBu çalışmanın amacı, güvenlik yönetimi yaklaşımları ve Türkiye ile AB arasındaki güvenlik iş birliğini çeşitli yönleriyle ele alarak devlet güvenliği kavramını çağın getirdiği yeni zorunluluklar çerçevesinde incelemektir. Bilim ve teknolojinin geliştiği ve hızla küreselleşen dünyada, güvenlik yönetimine yönelik birçok yeni yaklaşıma rağmen devlet güvenliği kavramı daha da önemli hale gelmiş, Türkiye gibi ülkeler ile uluslararası siyasal birliklerin zorunlu olarak iş birliğine gitmesini sağlamıştır. Bu bağlamda AB, Türkiye’nin Avrupa güvenliğinde oynadığı kilit rolü defalarca vurgulamış olsa da, Türkiye ile AB arasındaki çalkantılı ilişkiler, savunma ve güvenlik iş birliklerinde açıkça görülmektedir. Öte yandan tehdit algılama ve politika farklılıkları, Türkiye ile AB arasında güvenlik ve savunma konularında ayrışmalara yol açmıştır. Özellikle Arap Baharı ayaklanmalarından bu yana, iki taraf bölgesel güvenlik önceliklerinde birbirinden uzaklaşmıştır. AB kendi içinde bile tek bir sese sahip değilken, Türkiye’den kendi politikaları doğrultusunda hareket etmesini beklemektedir. Öte yandan, 1952’den beri NATO’nun zaman zaman Avrasya’ya yönelen bir parçası olarak genel itibariyle Batı yönelimli dış politikasıyla paralel olarak Türkiye, Avrupa güvenlik yapılarına dâhil olmayı hedeflemektedir. Bu nedenle, Türkiye proje bazlı PESCO’da bir fırsat penceresi görmektedir. NATO’nun AB üyesi olmayan üyelerine Konsey’de PESCO’nun politika yönüne karar vermede istişare hakkı ve PESCO’nun yetenek ve operasyonel modüllerinde tam katılım hakları verilirse, sorunun çözülebileceği düşünülmektedir. Türkiye, PESCO da dâhil olmak üzere olası OGSP yapılarına derinlemesine entegre olma fırsatlarını genişletmeye çalışmalıdır. Bu, AB ile potansiyel ve verimli bir işlem modelinin oluşturulabilmesinin en makul yollarından biri olarak değerlendirilmektedir. AB için Türkiye, beceriksiz bir komşu olarak değil, güvenlik ve savunma sektöründe AB’nin henüz gelişmekte olan Stratejik Pusulası ile Savunma Birliği’ne katkıda bulunabilecek güçlü bir ortak olarak görülmelidir.Öğe Türkiye-Kırgızistan İlişkilerinde Dönüşüm: Kimlik, Siyaset ve Ekonomi(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2023) Pulaşlı, HakkıKırgızistan, bölge üzerinde konum ve liberal ekonomik yapısı itibariyle dikkatleri üzerine çekmektedir. Bölgede Türk Birliğinin yapısal durumu ve bölge ülkeleri ile ikili ilişkilerdeki yaklaşımı, Türk dış politikasında Kırgızistan'ın yeri ve önemini arttırmaktadır. Türkiye'nin bölgede uzun vadede ekonomik ve siyasi yapısını ortaya koyacak Merkezi Asya politikasında, Kırgızistan ile ilişkilerinin eskiye dayanması çalışmamızın önemini meydana getirmektedir.Öğe Türkiye’nin Taraf Olduğu Uluslararası Sözleşmeler Çerçevesinde Göç Politikalarının Göç İdareleri Kurumları ile Uyumluluğu(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2023) SOLAK, Özge İremDünyanın değişen toplumsal ve sosyal yapısının günümüz uluslararası sistemine kazandırdığı olumsuz etkilerden birisi göç hareketleridir. Mevcut sistemin başat aktörü olarak halen yerini koruduğu bilinen ulus devlet yapısının “tehdit” algısında yeniden yerini alan göç hareketleri güvenlik haricinde sosyal bilimlerin konusu ve inceleme alanı olarak da gündeme oturmuş durumdadır. Belirtmek gerekir ki; artık sadece silahlı çatışmalar değil ilkim şartları, doğal afetler, salgın hastalıklar da dünya genelinde göç olgusunun sebepleri olarak sıralanmaktadır. Devletlerin yaşanan göç hareketlerine karşı ilk olarak vermiş oldukları tepkiler uluslararası hukukun bazı alanlarında yaratılmış sözleşmeler ile kendini göstermiştir. Sözleşmenin tarafı olan devletlerin sözleşmenin uygulama alanı bulabilmesi için; devlet egemenliği, sınır güvenliği, vatandaş ve yabancı ayrımının yapılması gibi devletin egemen olduğu alanda yine devlet tarafından iç hukuk kurallarıyla düzenlenmek zorunluluğunu yaratmıştır. Hukuk her alanı ile yaşayan, gelişen, değişen organik bir yapıdır. Türkiye Cumhuriyeti de bu minvalde yaratmış olduğu yeni hukuki düzenlemelerle göç hareketlerinin düzensizliğinden kaynaklanan güvenlik sorunlarına etkin müdahale etmek, vatandaşını düzensiz göçten korumak, sınırlarının güvenliğini sağlamak gibi birçok hedefi yerine getirmeye çalışmaktadır. Bilinen o ki; hukuk sadece yaratılmak ve yazılı hale getirilmekle değil uygulamakla kıymet görür. Her ne kadar yaratılan kanunda birtakım açıklar söz konusu olsa da uygulamadan kaynaklanan sorunlar bu açıkların önüne geçmemekte ve kanunun boşluklarını daha görünür kılmaktadır. Buradan yola çıkarak Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) olarak adlandırılan 04. 04. 2013 tarihinde kabul edilerek 11. 04. 2013 yılında 28615 Sayılı Resmî Gazetede yayınlana yeni kanun düzenlemesinde de birtakım sorunların varlığı gözden kaçmamaktadır. YUKK, her ne kadar etkin ve birçok göç sorununu iyileştirmeye yetkin olsa da örneğin; yabancılar hakkında verilen idari gözetim kararlarının adli bir yargı mercii olan Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından incelenerek karara bağlanması gibi uygulamadaki birtakım sorunlar nedeniyle hukuki karışıklıkların yaşanmasına engel olamamaktadır. Kanundaki bu uygulamalar sorunların kümeleşmesine ve hedeflenen kontrollü göç ve güvenlik konularında ya bir sekte yaşanmasına ya da kanunun etkin uygulanmasına engel teşkil etmektedir.Öğe Türkiye’nin Milli Şef Dönemi Dış Politikasının Nato Üyeliğine Giden Süreç Üzerindeki Etkisi(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2023) OKYAY, İskender Kemal29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda, tam bağımsızlığı temel alan bir anlayışla oluşturulmuştur. Yurt içerisinde ve dünyada barışı öngören bu siyasi yaklaşım kendi gücünü esas alan, bununla birlikte çevre güvenliğine katkıda bulunacak ittifaklara dahil olmayı da reddetmeyen bir düşünceye dayanmaktadır. Kuruluş döneminde Türkiye Cumhuriyeti bu prensiplere sonuna kadar bağlı kalan, bu çerçevede başta en büyük komşusu SSCB olmak üzere sınırdaş ülkelerle karşılıklı saygı ve güvene dayalı barışçıl bir dış politika izlemiştir. Bu bağlamda genç Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nu Birinci Dünya Savaşı sonunda yıkıma götüren, büyük güçler arasındaki çıkar çatışmalarını kullanarak bir denge politikası oluşturma anlayışından Atatürk’ün ölümüne kadar uzak durmuştur.Öğe Havacılık Alanında Meydana Gelen Terör Saldırıları ve Alınan Güvenlik Önlemlerinin Analizİ(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2023) ŞAHİN, Halet GökhanHavacılık sektörü, son yıllarda terör örgütlerinin gerçekleştirdiği saldırılara maruz kalarak dünya gündeminin merkezine yerleşmiştir. Bu tür saldırılar, havacılıkta güvenlik kaygılarını artırmıştır. Özellikle 11 Eylül saldırısı, havacılık tarihindeki en büyük terör eylemi olarak kayda geçmektedir. Uçakların bombalanması ve uçak kaçırma gibi olaylar, havacılıkta terörizmin varlığını gözler önüne sermektedir.Öğe Şii İslam ve İsrail: İran İslam Devrimi Sonrası İkili İlişkilerin Şekillenmesinde Mezhepçiliğin Rolü(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2023) EREN, Gülenay Gökseninİran, Ortadoğu coğrafyasında tarihsel geçmişi olan, kültürel derinliği olan, devlet geleneği olan, siyaset ve diplomasi bilen bir devlettir. Dolayısıyla 1979 yılında İran’da, tarihinin getirdiği bir geleneksel birikimin sonucu olarak; uluslararası ilişkiler tarihinde ilk defa din adamları tarafından gerçekleşen bir İslam devrimi yaşanmış ve günümüze kadar kalıcılığını sürdürmeyi başarmıştır. Rıza Şah Pehlevi döneminde sıkı bir Batı müttefiki olan ve İsrail’le stratejik ortaklık düzeyinde iyi ilişkiler kuran İran, devrim sonrasında Batı dünyası ve İsrail’le olan ilişkilerinde bir evrimleşme sürecine gitmiştir. İran ve İsrail arasındaki ilişki, özellikle 1979 İran İslam Devrimi’yle birlikte öncelikli olarak Sünni-Şii çatışmaları üzerinden şekillense de tarafların çeşitli ulusal ve jeopolitik çıkarları nedeniyle gerilim, düşmanlık ve çatışma ile karakterize edilmiştir. Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki bölünme, tarihsel ve teolojik bir temele dayanmaktadır. Mezhepsel anlamdaki bu bölünme İran ile İsrail arasındaki ilişkilerin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. İran, İslam Devrimi'nden bu yana Şii İslam'ın bir savunucusu olarak ortaya çıkmış ve devrimci ideolojisini Ortadoğu'daki Şii topluluklara ihraç etmeye çalışmıştır. İran’ın devrim ihracı politikası İran'ın, İsrail ile yakın ilişkilere sahip olan Sünni çoğunluklu ülkelerle mücadele etmesine neden olmuştur. Mezhepsel bölünme, çeşitli bölgesel çatışmalarda Şii ve Sünni gruplar arasındaki gerilimleri artırarak bölgede aktif olarak yer alan diğer aktörler dâhil olmak üzere, İran ve İsrail arasındaki vekâlet savaşlarını körüklemiştir.Öğe Türkiye’nin 2001-2021 Dönemi Dış Politikası ile Uzun Dönemli Ekonomik Dalgalanması Arasındaki İlişkinin Analizi(Kapadokya Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Araştırma Enstitüsü, 2023) Alkaçar, BakiTürkiye 2001-2021 yılları arasında dış politikada neden farklı perspektifler izlemiştir? Bazen birbirine zıt denebilecek ölçüde farklı perspektiflerin izlenmesi nasıl açıklanabilir? Perspektif değişiklikleri öngörülebilir midir? Bu çalışmada bu sorulara cevap aranmaktadır. Çalışmanın teorik altyapısını bir uluslararası ilişkiler teorisi olarak neoklasik realist teori oluşturmaktadır. Türk dış politikasının oluşumunda uluslararası sistemin yapısının, sistem uyaranlarının ve liderin değil, stratejik kültürün belirleyici olduğu, dış politika yaklaşımlarının da Kondratieff çevrimleri olarak tanımlanan uzun dönemli ekonomik dalgalanma aşamalarına uygun biçimde geliştiği ileri sürülmüştür.