KÜN Dergisi - Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 52
  • Öğe
    Söz Uçtu Yazı Kaldı “Şecere-i Ter?kime’de Edim" Bilimsel Bir İnceleme
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Özdemir, Merve Özde
    Özdemir, Merve Özde. Söz Uçtu Yazı Kaldı “Şecere-i Ter?kime’de Edim Bilimsel Bir İnceleme”. İstanbul: Kesit Yayınları, 2023.
  • Öğe
    Cumhuriyet’in 100. Yılında Yeni Türk Edebiyatı İncelemeleri Prof. Dr. Hülya Eraydın Argunşah Armağanı (Kitap İncelemesi)
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Şahin, Hanife
    Çetindaş, D., Oylubaş Katfar, D., Sayak, B. editörler. Cumhuriyet’in 100. Yılında Yeni Türk Edebiyatı İncelemeleri Prof. Dr. Hülya Eraydın Argunşah Armağanı. Nevşehir: Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024.
  • Öğe
    Besteci ve Bağlama İcracılarının Yeni Eser Yaratım Sürecinde Karşılaştıkları Zorluklar
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Küreş, Başak
    Bağlama, Türk Halk Müziği’nin seslendirilmesinde en yaygın olarak kullanılan çalgılardan birisidir. Bu çalışmanın amacı, yeni bir eser üretim sürecinde bağlama icracıları ve bestecilerin arasında yaşanan zorlukların incelenmesi aracılığıyla bu konudaki problemleri öne çıkararak iki tarafın da birbirlerinin yaşadıkları süreci daha yakından görmelerini sağlamak ve sürece katkı sunacak öneriler sunmaktır. Bu bağlamda öncelikle Türk Halk Müziği (THM) arşivindeki notaların performansa uygunluğu, THM çalgıcılarının eğitim şekilleri, bağlama için yazılmış metotların çeşitliliği incelenmiştir. Bu çalışmanın yöntemi kişisel görüşme olarak belirlenmiştir. Çalışma, ana çalgısı bağlama olmayan besteciler ve icracılarla görüşmeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. Çalgının kendisiyle ilgili birtakım hususlara değinilmiş, bu hususların eser yaratım sürecinde ne kadar etkili olduğundan bahsedilmiş, besteci ve çalgıcıların üretim ve performansları sırasında uyguladıkları çözüm pratikleri hakkında bilgiler verilmiştir. Çalışmanın sonucunda çalgıcıların ve bestecilerin bu süreçte kullanabilecekleri birtakım çözüm önerileri sunulmuştur.
  • Öğe
    Nedîm’in Şiirlerinde Hedonizm İzleri
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Yilmaz, Murat
    Hazcılık, kökeni Antik Yunan’a dayanan bir felsefe olup ruhsal hazlara yönelen epiküryen anlayış ve tensel hazlar düzlemindeki hedonist yaklaşımla irtibatlandırılmıştır. Hazcılık felsefesi her daim edebiyatla yakın ilişkiler içinde olmuştur. Dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatının çeşitli dönemlerinde bu felsefenin hem ruhsal hem de tensel boyutunun yansımaları gözlemlenmiştir. Klasik Türk şiirinin muhtevasını oluşturan ana tema aşktır. Klasik Türk şiirlerinde aşk teması ilk bakışta reel ölçütlerde kadın-erkek arasındaki yoğun duygu ortamının betimlenmesi zemininde ele alındığı izlenimi verirken şiirlerin derinliklerinde dinî-tasavvufî birçok unsurun var olduğu görülmüştür. Çeşitli mazmunlarla şekillendirilen bu girift yapıdaki şiirler bünyesinde zahirî ve bâtıni anlamlar barındırmaktadır. İlahi aşkın dünyevi aşkla harmanlanarak estetize edildiği klasik Türk şiir formunda reel aşkın yakıcı tahribatı, ilahi aşka ulaşmada köprü işlevi görmüştür. Özünde epiküryen bir hazla uzun vadeli ve sürdürülebilir ruhsal huzurun izini süren klasik Türk şiirinin referansı, Türk- İslam tasavvuf anlayışıdır. Klasik Türk şiirinde dünyevi aşkla ilahi aşkın ayırt edilemez muğlaklıkta yazıldığı şiirlerle de karşılaşmak mümkündür. Bu şiirlerde zaman zaman anlık ve geçici hazların varlığı hissedilse de tam anlamıyla bir hedonist tavırdan söz etmek iddialı olacaktır. Bununla beraber klasik Türk şiirinde maddesel ve tensel hazzı temel alan hedonizm ekseninde şiir inşa eden şairler de bulunmaktadır. Bu şairler içinde gerek yaşadığı dönemin modu gerek dünyevi zevklere olan yönelimi ile Nedîm özel bir konuma sahiptir. Lale Devri olarak zikredilen dönemin şairlerinden Nedîm’in bazı şiirlerinde karşılaşılan hedonist tavır klasik Türk edebiyatı içinde yeni, özgün ve yönlendirici nitelikler taşımaktadır.
  • Öğe
    Irk Bitig’de Hayvan Sembolizmi
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Kolot, Berna
    Merak, insanoğlunun karşı koyamadığı duygulardan biridir. Geçmişini hatta yaşadığı anı bir kenara bırakıp geleceğe odaklanan insan, merakını giderebilmek için yarına dair bilgi verebilecek çeşitli pratikler geliştirmiştir. Bu pratiklerden biri ve en eskisi, geleceğe dair kehanetler sunan fal baktırmadır. Geçmişi insanlık tarihi kadar eski olan fal, hemen her toplumda ihtiyaç duyulan ve varlığını devam ettiren bir uygulamadır. Bilinmeyeni merak eden insan, yarının kendisine ne getireceğini öğrenmek için çeşitli fal pratiklerine ve falcı denilen kişilere başvurmuştur. Kahve, çay, el, yıldız vb. pek çok çeşidi bulunan, zamanın akışına ayak uydurarak popüler kültürün ve dijitalleşen dünyanın etkisiyle kafelerde fal bakan kişilerden cep telefonlarına indirilen uygulamalara kadar gelişme gösteren fal insanın daima odak noktasında olmuştur. Doğadaki canlı cansız her varlığın kehanet aracı olarak kullanıldığı fal pratiğinin Türk kültüründe de oldukça eski bir tarihe sahip olduğu görülmüştür. Ortaya konuş tarihinin 9. yüzyıl civarı olduğu tahmin edilen ve ilk fal kitabı ünvanına sahip olan Irk Bitig adlı eser, Türklerin kullandığı fal pratiklerine dair bilgiler içermektedir. Eserde yer alan fallar geleceğe dair iyi ya da kötü haberler vermektedir. Bu fallar ise üzerinde hayvan motifleri bulunan ve belli sayıda deliklerden oluşan aşık kemiğinin atılmasıyla ortaya çıkarılmıştır. İnsana yarının kapısını aralayan bu haberlerde, kehanet gücünün ve olumsuz durumları önceden sezebilme yeteneklerinin var olduğuna inanılan hayvanların sıkça kullanıldığı görülmüştür. Falların içerisine yerleştirilmiş çeşitli hayvan motiflerinin falın neticesini belirleyecek kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Bu çalışmada, Irk Bitig’deki fallarda yer alan hayvanların çeşitleri, fallara ne şekilde
  • Öğe
    Şeyh Gâlib’in Hayrâbâd Eleştirisine Analitik Bir Yaklaşım
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Yurdal, Neşe
    Şeyh Gâlib (öl.1799) Hüsn ü Aşk adlı mesnevisinin “Der beyan-ı sebeb-i te’lif” bölümünde, bir mecliste Nâbî’nin (öl. 1712) Hayrâbâd’ının abartılı biçimde övüldüğüne tanık olduğunu belirtmiştir. Şeyh Gâlib’e göre Nâbî’nin son mesnevisi olan Hayrâbâd’a övgü, mecliste bulunanlarca öyle ileri götürülmüştür ki, onlara göre, söz konusu yapıta eşdeğer bir mesnevi yazılması asla mümkün olmamıştır. Şeyh Gâlib onların bu sözlerini, kendisine bir sınanma çağrısı olarak alımlamıştır. Hüsn ü Aşk bir anlamda mecliste bulunanlara yanıt ve Hayrâbâd yazarıyla da bir hesaplaşma metni olarak değerlendirilmiştir. Nâbî’nin 1705 yılında tamamladığı Hayrâbâd, Feridüddin Attâr’ın İlâhînâme adlı yapıtındaki Fahreddîn-i Gorgânî ile Sultanın Kölesi adlı hikâyesinden yola çıkmıştır. Nâbî yapıtını, Attâr’ın hikâyesine eklemeler yaparak sürdürmüştür ve kurguladığı olay örgüsüyle farklılaştırmıştır. Anlatısal ve kurgusal açıdan başka bir bağlama bürünen hikâyenin iletisi Nâbî’nin bakış açısı doğrultusunda değişmiştir. Nâbî, Attâr’ın kısa tasavvufî içerikli anlatısını mesneviye dönüştürerek türsel açıdan da değiştirmiştir. Klasik mesnevi geleneğine uygun biçimde düzenlenmiş Hayrâbâd, eylem planı, karakterleştirme ve ileti bakımından döneminin en yetkin yapıtlarından biri olarak kabul edilmiştir. Şeyh Gâlib, Hayrâbâd’ın Attâr’ın Fahreddîn-i Gorgânî ile Sultanın Kölesi adlı eserinin taklidi olduğunu vurgulamıştır ve ardından bir dizi eleştiri getirmiştir. Şeyh Gâlib’in eleştirisinin temelinde Hayrâbâd’ın özgün olmadığı düşüncesi vardır. Bununla birlikte Nâbî’nin Attâr’ın hikâyesini dönüştürmesini de hoş karşılamamıştır. Bu yazı kapsamında, Şeyh Gâlip’in Hayrâbâd’a getirdiği eleştiriler analitik bir yaklaşımla değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Erkeğin İnkılabı: 100. Yılında Cumhuriyet’i ve Romanı Erkek(lik) Üzerinden Okumak (1923-1938)
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Gazioğlu, Duran Can
    Sayak, Bülent. Erkeğin İnkılabı: 100. Yılında Cumhuriyet’i ve Romanı Erkek(lik) Üzerinden Okumak (1923-1938). İstanbul: Çizgi Kitabevi, 2023.
  • Öğe
    Anlam ile Mana Arasındaki Farkın Felsefî Açıdan Temellendirilmesi
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Özdil, Ayhan
    Geleneksel anlayışa dayanan düşünme alışkanlıklarının etkisiyle, gösteren ile gösterilen arasındaki gösterme ilişkisinden neşet eden gösterge kavramının yalnızca sözcükler özelinde oldukça sığ bir bakış açısıyla değerlendirilmesi, cümlenin de aslında bir gösterge olduğu gerçeğinin gözden kaçmasına yol açmış; sözcük göstergesiyle ilgili olan anlam ile cümle göstergesiyle ilgili olan mana arasında teknik bir ayrım yapabilmeyi de teorik bakımdan zorlaştırmıştır. Bu çalışmada anlam ile mana arasındaki ayrım, felsefenin ana disiplinleri olan ontoloji, epistemoloji ve semiyolojinin temel mefhumlarıyla ilişkilendirilerek ele alınmıştır. Makalenin ileri sürdüğü iddia; sözcük göstergesine tekabül eden anlamın şeyler ve kavramlarla, cümle göstergesine tekabül eden mananın ise olaylar ve yargılarla ilişkili olduğu yönündedir. Geleneksel, modern ve postmodern filozofların eserlerinden derlenen bilgilerin karşılaştırmalı bir yöntemle çözümlenmesi neticesinde ortaya çıkan bu metnin amacı, Batı düşüncesinde yaklaşık bir buçuk asır önce gündeme gelip günümüzde artık önemli ölçüde istikrar kazanmış olan anlam ile mana ayrımını farklı açılardan temellendirmek ve böylece söz konusu ayrımın ülkemizde de karşılık bulmasına vesile olup gerek düşünce dünyamıza gerekse de dilimizin sözdağarına katkı sağlamaktır. Zira anlam ile mana arasında hiçbir fark gözetmeyip bu terimleri birbirinin yerine kullanmak, lisanı analitik yahut sentetik yaklaşımlar doğrultusunda gereğince incelemeyi zorlaştırmakta ve dolayısıyla lisanın işleyişini etraflıca açıklamayı da engellemektedir. Oysaki anlam ile mana ayrımını ontoloji, epistemoloji ve semiyolojinin temel mefhumlarıyla bakışım oluşturacak şekilde gerekçelendirmek; varlık, düşünce ve dil kavramları arasında yepyeni bağıntılar kurarak çağın gereksinimlerine uygun daha geniş çaplı teorilerin inşa edilebilmesine zemin hazırlar.
  • Öğe
    İstanbul’da Yaşayan Musevilerin Defin ve Matem Süreçlerinin Etnografik Analizi
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Kurubacak, Mehmet Savaş
    Bu çalışmada, İstanbul’da yaşayan Musevilerin defin ve matem süreçlerinin etnografik analizi yapılmıştır. Çalışmanın kapsamını oluşturan analiz neticesinde elde edilen bulgular, İstanbul’da yaşayan Musevilerin günlük yaşantılarındaki inanışları, matem ritüelleri, mezarlık kültürlerinin belirlenmesi ve bu bağlamda betimlemelerde bulunulması gibi değişkenler çerçevesinde ele alınmış ve söz konusu bulgular olgusal olarak ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda, İstanbul’da yaşayan ve söz konusu toplum içerisinde kabul gören Musevilerin beyanları esas olarak kabul edilmiştir. Çalışma, 2021-2023 yılları arasında İstanbul’un Avrupa ve Asya yakalarında yapılmıştır. Ulaşılabilir hedef evren olarak İstanbul’da yaşayan Museviler ve cenaze işlemlerinde görevli kişiler örneklem seçilmiştir. Elde edilen bulgulara ilişkin durumları ve olayları İstanbul’da yaşayan Musevilerin gözünden anlamaya çalışmak için nitel araştırma deseni tercih edilmiştir. Yine aynı kapsamda; ölüm, ahiret inancı, matem, cenaze işlemleri, mezarlıkları ve kültürel değişimlerin etnografik yansıması sonucu dini söylemler ve dini ritüeller ile ortaya çıkan olgular üzerine inceleme yapıldığından etnografik araştırma/kültür analizi deseninden de faydalanılmıştır. Yüz yüze yapılan görüşmelerde yarı yapılandırılmış görüşme formları kullanılmış ve tümevarım veri analizi yapılmıştır.
  • Öğe
    Kelile ve Dimne’de Karşıolgusallık
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Bozkurt Güvenek, Serap.
    Tarih sahnesinde gerek çeşitli dillere çevrilmesiyle gerek etkisinde oluşturulan diğer eserlerin satırlarında izlenen, fabl türünde kaleme alınmış, büyülü gerçekçilikle işlenmiş Kelile ve Dimne; dünya edebiyatı için oldukça önemli bir eserdir. İnsanı ilgilendiren birçok konuda rehber olabilecek bu eser, çalışma kapsamında karşıolgusallığın saptandığı bir zemin olarak belirlenmiş ve içerisinde yer alan 12 hikâyede karşıolgusal sözceler işaretlenmiştir. Çalışma üç ana bölümden oluşmakta ilk bölümde karşıolgusallığın olgusal (gerçek) karşısında aldığı “ters uçluluk” durumu anlatılırken aynı zamanda karşıolgusallığın dilsel işaretleyicileri yanında bağlamsal olarak da anlam zemininde konumlanabileceği vurgulanmıştır. Kelile ve Dimne’de saptanan karşıolgusal örneklerin çoğu manipülatif eylemler sonucu sözceleme öznesinin kendisini koruması, rakibi karşısında sergilediği hileli tavrın destekleyicisi olan yalan ibarelerde olduğu ve yalanın gerçek karşısındaki tavrının olgusal değil, karşıolgusal olduğu anlatılmaya çalışılmış ve bundan dolayı çalışmanın ikinci ana bölümünde yalanın mantık bileşenleri olan manipülasyon ve algı yönetiminin sebepleri ve kavramsal alanları dile getirilmiştir. “İnceleme” bölümünde ise saptanan karşıolgusal örnekler tablolarda verilmiş, eserde yer alan karşıolgusal örnekler; süreci ve sonucu takip edilebilen gerçek durumların aksini söyleyen ve durumu -şahsi çıkarlar doğrultusunda- yalanlayan ibarelerde, pişmanlık, arzu/istek ve hikâyevi tarzda işlenen sözcelerde rastlandığı görülmüş ve bu tespitler niceliksel ve niteliksel olarak tasniflenmiş ve çözümlenmiştir. Elde edilen veriler grafik olarak da ortaya konulup eserin önemi ve eserdeki karşıolgusallığın nedenleri edimsel çözümlemeler ışığında ortaya konarak bir sonuca varılmıştır.
  • Öğe
    Uygur Halk Destanlarında Kut Algısı Üzerine
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2024) Aydın, Funda
    Destanlar, kültürel belleğin bir yansımasıdır. Halkın şuurunu yansıtan, onların istediği ve beklediği ölçüde hareket eden, ortak değerleri bünyesinde toplayan kahramanlar ile anlam kazanırlar. Toplumun sesi olma görevini üstlenen bu ideal kahramanlar bilhassa kutu, kutsalı ve manevi değerleri üzerinde taşımalarıyla dikkat çekerler. Bu değerler Türk inanç sistemlerinde önceleri Gök Tanrı ile alakalı olarak karşımıza çıkmıştır. Gök Tanrı kutun kaynağıdır. Talihi, bahtı, saadeti, gücü temsil eden kut kavramı önceleri Tanrı tarafından doğrudan yeryüzündeki temsilcisi kabul edilen hanlara, hakanlara verilmiştir. Böylelikle iktidarı elinde tutan hakan, toplum üzerinde hâkimiyeti elde etmiştir. Ancak siyasi devamlılığı ve töreyi devam ettiremeyen hükümdarların kutu Tanrı tarafından geri alınmakta ve kutsallık kalkmaktadır. Dolayısıyla kutu elde etme kadar kutun devamlılığını sağlayabilmek de önemlidir. Türkler zamanla değiştirdikleri sosyokültürel hayat ve inanç tarzları ile kut kavramını farklı yapılarda devam ettirmiştir. İslamiyet ile birlikte bu kavram dolaylı yollarla aktarılmıştır. Bu süreçten itibaren aktarma eyleminde kutlu kabul edilen insanların başında peygamberler ve din uluları yer almıştır. Söz konusu kişiler Tanrı ile toplumun sözcüsü olan ideal tipler arasındaki iletişimi sağlayan, kutu aktaran aracı konumunda olmuşlardır. Bu aktarıcılar kut aktarma sürecinde asa, bakış/nazar, el verme, elbise, kan/ soy, nefes, nur, toprak, tükürük, rüya gibi kavramlardan yararlanmıştır. Geçmişten günümüze sosyal ve beşerî açıdan zorluklar yaşayan Uygur Türkleri için de kut ve manevi değerler büyük önem taşımıştır. Bu doğrultuda halkın hafızasına kazınacak destan kahramanları yaratılmıştır. Halkın sözcüsü olan bu ideal Uygur kahramanlarına özellikle din lideri olan peygamberler başta olmak üzere din uluları ile ilişkilendirilerek kut verilmesi dikkat çekmiştir. Bu çalışmada Abdurrahman Han, Göroğlu, Yusuf ile Züleyha ve Şah Adilhan destanları esas alınmıştır. Dinî ve mistik unsurların yoğun olarak kullanılması mevcut destanların tercih edilmesinde etkili olmuştur. Abdurrahman Han, Göroğlu, Yusuf ile Züleyha destanlarından hareketle ideal kahramanlara kut verilme nedenleri, kutun aktarılma şekilleri tespit edilmeye çalışılmış ve elbise, kan, mühür, nazar/bakış, rüya gibi unsurlarla destan kahramanlarına kut aktarıldığı görülmüştür. Ayrıca Şah Adilhan destanından hareketle de kut kaybına sebep olan durumların tespiti üzerinde durulmuştur.
  • Öğe
    Beden Politikaları: Rus ve Türk Edebiyatlarında Makbul Yurttaşın İnşası (1900- 1940)
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Ses, Ebru
    Özakın, Duygu. Beden Politikaları: Rus ve Türk Edebiyatlarında Makbul Yurttaşın İnşası (1900- 1940). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 2021.
  • Öğe
    Yılkı Atı Romanında Hayvancılıkla İlgili Söz Varlığı
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Kılıç, Betül
    Kültür, maddi manevi değerler bütünüdür. Kültür; toplumun dilini, ahlakını, düşüncesini, yaşam tarzını, inanışını yani toplumla ilgili olan her şeyi kapsar. Söz varlığı da bir kültür yansımasıdır. Söz varlığının zenginleşmesinde kültürün büyük payı vardır. Kültürü gelişmiş toplumun söz varlığı da gelişmişti. Söz varlığı; o toplumun kültürünü, dilini, hayat tarzını yansıtır. Bir toplumun dilinin gelişmişlik düzeyi söz varlığının zenginliğiyle paralellik gösterir. Kelimelerin kazandığı anlam çeşitliliği toplumun kültürünün gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Bir dilde kelimeler ne kadar çok yan ve mecaz anlam kazanıp anlam çeşitliliği gösterirse dil de o kadar derinleşir, zenginleşir. Yazarların eserlerinde kendi hayatlarından izler görmek mümkündür. Yazarlar; düşüncelerini, duygularını, hayata bakış açılarını eserlerine yansıtmaktadır. Her yazar kendi kültüründen etkilenir ve bunu eserlerine yansıtır. Abbas Sayar da Yılkı Atı romanında, kendi kültürünün söz varlığının zenginliğini ortaya koymuştur. Abbas Sayar’ın romanında, yazarın yansıttığı zengin söz varlığı içerisinde halk ağzına ait atasözler ve deyimler de geniş yer tutmaktadır. Abbas Sayar’ın Yozgat’ta doğup büyümesi ve çiftçilikle uğraşması onun romanlarının ana izleğidir. Yazar, Yılkı Atı romanında doğaya bırakılan bir atı halk ağzına yakın bir dille anlatmıştır. Bu romanda halk ağzına ait kelimelere, argo sözlere, çiftçilik ve hayvancılıkla ilgili terimlere, kalıp sözlere rastlarız. Yazar, halk ağzına ait sözcük kullanımıyla zengin bir söz varlığı meydana getirmiştir. Yazar, eserinde rahat bir üslup benimsemiş, sıcak ve samimi bir sohbet üslubunu kullanmıştır. Bu çalışmada hayvancılık kavram alanı ile ilgili söz varlığı incelenip değerlendirilmiştir. Bu romanda Abbas Sayar’ın yaşam tarzı hâline gelen çiftçiliğe ait sözleri ve hayvanlara verdiği isimler görülmektedir. Eserde geçen hayvanlarla ilgili sözler ve karşıladıkları anlamlar üzerinde durulmuştur. Makalenin yazılış amacı Yılkı Atı romanının hayvancılıkla ilgili söz varlığını belirlemek ve hayvancılıkla ilgili söz varlığı üzerine yapılan çalışmalara katkı sağlamaktır.
  • Öğe
    Atasözlerinin Söz Edimi Kuramı Bağlamında Değerlendirilmesi
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Seçkin, Pelin
    Atasözleri, bir dili konuşan ulusun maddi ve manevi kültürünü, yaşam deneyimlerini ve birikimlerini yansıtan bir kültür taşıyıcısıdır. Dil ve düşünce ilişkisini yansıtan bu kalıp sözler kültür aktarımı yanında aynı zamanda toplumu şekillendirmektedir. Dil, düşünce ve toplum bağlantısıyla değerlendirildiğinde atasözleri, edimsel bilgi değişikliğine yol açabilecek dilsel ögelerdir. Bu çalışma, kültür taşıyıcısı ve ortak bir dilsel davranış ürünü olan atasözlerinin, edimsel işlevlerinin olduğu varsayımıyla oluşturulmuştur. İşlevlerin ortaya çıkarılması amacıyla Searle’ün “Söz Edimi Kuramı” analiz yöntemi olarak kullanılmıştır. Dilin kullanımla ortaya çıktığı düşüncesinden hareket eden bu teori, bir cümle söylemenin aslında bir edimde bulunmakla özdeş olduğu düşüncesini benimser. Başka bir ifadeyle dili, eylemlerin gerçekleşme alanı olarak gören bu kurama göre her dilsel etkinlik bir eyleme karşılık gelmektedir. Örneğin kişinin özür dilediğini belirttiği bir cümlede sadece özür dileme bir beyan olarak kalmayacak aynı zamanda eylem gerçekleşecek muhatabın özrü kabul etme ya da etmeme gibi bir tercihi olacak; kişi özür ile pişmanlığını da işaret etmiş olacaktır. Çalışmanın veri kaynağını, Bölge Ağızlarında Atasözleri ve Deyimler kitabında yer alan anlamsal ve yapısal açıdan koşul ifade eden atasözleri oluşturmaktadır. Değerlendirilen kırk iki atasözünün edimsöz olarak düşünüldüğünde kesinlik taşıdığı, yargıda bulunması sebebiyle yöneltici olduğu, bağlama göre olumlu ya da olumsuz dışa vurucu olduğu görülmektedir.
  • Öğe
    Alnında Mavi Kuşlar Romanının Kentleşme ve Heterotopi Kavramı Üzerinden Okunması
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Gürkanlı Kutlu, Hale Gülru
    Fransız filozofu ve sosyoloğu Lefebvre (1901-1991), 1970 yılında yayımladığı Kentsel Devrim eserinde şehir toplumundan kent toplumuna dönüşümü sorgulamıştır. Ona göre şehir toplumundan kent toplumuna geçiş henüz tamamlanmış değildir. Lefebvre çalışmasında, kent devriminin izini “heterotopi”, “izotopi”, “ütopya” kavramları ve “karşı karşıya koyma” eylemlerinin açımlamalarıyla sürmüştür. Bir bakıma Paris’i ve geçirdiği süreçleri kentin sokaklarında anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır. Türk romancısı Aysel Özakın da Alnında Mavi Kuşlar (1978) eserinde 1970’lerin İstanbul’unu mercek altına almış, şehrin geçirdiği kentleşme evrelerini de gözler önüne sermiştir. İşte bu çalışma, Aysel Özakın’ın romanının mekânı olan İstanbul’a Lefebvre’in Kentsel Devrim’de ortaya koyduğu kentleşme ölçütleri çerçevesinde yaklaşımı amaçlamaktadır. Böylece, “kentleşme”, “kentlinin devrimi” ve “heterotopi” kavramlarıyla “karşı karşıya koyma” pratikleri üzerinden bir yeni İstanbul değerlendirmesine ulaşılması umulmaktadır. Türk edebiyatında bu alanda yapılan çalışmalarda benzer bir değerlendirmeye şimdiye kadar rastlanmamıştır. Makalenin ayrıca disiplinler arası bir inceleme olarak kentleşme sorunlarının çok yoğunlaştığı günümüzde sahaya yeni kapılar açacağına da inanılmaktadır. Lefebvre’in Kentsel Devrimi ile Aysel Özakın’ın Alnında Mavi Kuşlar romanı hemen hemen aynı zamanda yayımlanmıştır. Bu da şüphesiz incelemenin daha tutarlı bir çizgide ilerlemesini sağlamış, bu arada Türkiye’nin o dönemine de ışık tutmuştur. Zira Aysel Özakın, dönemin toplumsal olaylarını sıcağı sıcağına eserine taşımış, işçi ve kadın olmanın bütün sorun ve zorluklarını derinlemesine işlemiştir.
  • Öğe
    Halk Psikolojisi Bağlamında Âşıklık Sanatı Söylemi ve Âşık Veysel’in Söylem Evrelerindeki Yeri
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Zöhre Eryılmaz, Harika
    Halk psikolojisi, insanların inanç, istek, hayal, niyet ve duyguları gibi zihin durumlarını anlamlandırma ve gündelik yaşamda diğer insanların zihin durumlarını değerlendirerek onların davranışları hakkında öngörüde bulunabilme becerilerinin tümüdür. Zihin kuramı ve birçok farklı isimle de anılan halk psikolojisi, temelde insan zihninin önce kendi sınırlarını ve zihin durumlarını algılayan ve ardından başkalarının zihin durumlarını algılamayı kapsayan bilişsel bir beceri olmakla birlikte günlük konuşmalarımızın alt bölümlerini ifade eder. İçsel ve dışsal olarak iki durumlu incelenebilen halk psikolojisinde içsel durumlar insan zihninin kendini tanıması, anlamlandırması, “ben” oluşumu ve kendini söze dökebilme gibi kabiliyetleri incelerken, dışsal durumlar insan zihninin çevresini kavraması ve “ben” kavramının “biz” kavramına dönüşmesi; dolayısıyla “halk” oluşumunu irdeler. Tüm bu oluşumların temelinde zihnin algısında oluşanların söze dönüşümü yatmaktadır. İfade biçimlerinin kalıplara bağlı olmak koşulu ile yeni yaratmalara sahne olduğu âşıklık sanatı söylemlerinin halk psikolojisi kavramının hangi noktasında olduğunun altını çizmek amacı taşıyan bu çalışma, halk psikolojisi bağlamında âşıklık sanatı söylemini ele almaktadır. Tüm bu süreç içerisinde alana “halk psikolojisi” kavramının zihinsel bir süreç olduğuna ilişkin tanımı yapılacakken, ses açısından çok benzer olan “halkların psikolojisi” kavramı ile olan ayrıma dikkat çekilecektir. Genelde halk psikolojisinin “ne olduğu” ile “ne olmadığının” kısaca tanımının yapıldığı çalışmada, halk psikolojisinde söylemin üç ana evresinin olduğu belirtilecek; âşıklık sanatının ise bu evrelerden hangisine dahil olduğu sorunsalının yanıtı aranacaktır. Dolayısıyla âşıklık sanatı icrasında var olan söylemlerin başlangıcından bu yana hangi evreye dahil edileceği belirtilerek özelde Âşık Veysel’in söylemlerinin “tekrar eden anlatı” evresine mi “işlenen anlatı” evresine mi dahil olduğuna değinilecektir. Sonuç olarak dört temel hipotezle kendini ifade eden halk psikolojisi kavramında söylemin evrelerini açıklarken son ve temel hipotez olan “anlatı gerçekleştirme” hipotezinin Âşık Veysel söylemlerini sınıflandırırkenki konumuna da yer verilecektir.
  • Öğe
    Alevi-Bektaşi Şiirinde Kozmos
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Taş, Emine
    “Âlem”, “kâinat”, “evren”, “dünya”, “cihan”, “devran”, “felek” gibi adlarla anılan kozmos, en eski Türk inanç sistemine göre gök ve yer-sub (yer-su) olmak üzere iki ilkemi sisteme (dikotomi) dayanmaktadır. Fakat Türklerin Şamanizm inancı döneminde daha çok görülen gökyüzü (Tanrısal âlem), yeryüzü (insanlar âlemi) ve yeraltı (ölüler âlemi/Erlik ve yardımcılarının âlemi) olmak üzere üç dünya tasavvurudur. Bununla birlikte evrenin katmanları mitolojide önemli bir yere sahiptir. Gökyüzünün yedi veya dokuz kattan oluştuğuna dair anlatılar bulunmaktadır. Diğer yandan kozmosu bir bütün halinde tamamlayan unsurlar vardır. Bunlardan ilki gezegenlerden güneş ve ay sembolüdür. Çünkü düalist dünya görüşünde iki gezegen birbirinin zıttı olarak geçer ve “ay” gecenin, “güneş” ise gündüzün sembolü olarak ifade edilir. Evrensel döngüde de güneş ve ay yeniden doğuşun simgesi olarak karşımıza çıkar. Zira ay ve güneş doğmayınca, kozmos bozulur ve kaos ortamına dönüşür. Diğer bir ifadeyle ay ve güneşin doğması, evrendeki düzenin devam etmesi demektir; ay ve güneşin doğmaması ise düzenin bozulup kıyametin kopacağının habercisidir. Alevî Bektaşi inancında ise evren, “Vahdet-i Mevcud” felsefesiyle şekillenmiştir. Bu felsefeye göre evren, küçük bir varlık olan insanın içindedir. Diğer yandan evren, Tanrı’nın tecelli âlemidir. Aynı zamanda Alevî Bektaşî inancında Tanrı- Evren-insan bütünlemesi yaygın düşüncedir. Evren, Tanrı’nın meydana vuruşudur. Kaygusuz Abdal’ın şiirindeki “Âlem, tamamıyla bedendir, ben âlemin canı oldum” sözlerde de buna vurgu yapmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin “Âlem Adem, Adem de Âlem içindedir” sözü de Vahdet-i Mevcud felsefesini açıklar niteliktedir. Bununla birlikte Hatâî, Pir Sultan Abdal gibi âşıklık geleneğindeki önemli isimler, şiirlerinde evrenin yedi kattan oluştuğuna vurgu yapmaktadır. Hatâî şiirinin birinde “Yedi kapı arş-ullahın katında” şeklinde vurguladığı şiirinde kozmosun yedi katına gönderme yapmıştır. Diğer yandan Alevi-Bektaşi şiirlerinde kozmosla bağlantılı olarak “ay” ve “güneş” kavramları da görülmektedir. Hz. Muhammed “Güneş”i ve Hz. Ali’de “Ay”ı simgelemektedir. Bu bağlamda verilen bilgilerden hareketle çalışmamızda Alevi- Bektaşi şiirlerinde kozmos unsurları tespit edilecek ve kozmosla bağlantılı olan kavramlara değinilecektir.
  • Öğe
    Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu ve Şahturna Örneğinde Âşık Tarzı Şiir Geleneğinde Protest Söylemler
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Kaval, Yılmaz; Tosun, İbrahim
    Türk halk edebiyatında yapılan çalışmalarda temel hedef, bu edebiyatı meydana getiren toplumu tanımak, toplumun temel dinamiklerini öğrenmek ve buna dayalı değerlendirmeler geliştirmektir. Halk edebiyatını oluşturan bütün türler, içinden çıktıkları halkın ayrılmaz parçalarıdır. Bu anlamda halk edebiyatını bilmekle halkı tanımak aynı anlama gelmektedir. Halk edebiyatı türlerinin bu anlamda pek çok işlevi olduğu görülmektedir. Halk edebiyatı türleri arasında kabul edilen Âşık edebiyatı şiir geleneğinin de pek çok işlevinin yanında protest bir işlev yerine getirdiği görülmektedir. Âşık edebiyatında âşıklar tarafından eleştiri ve protesto amaçlı şiirlerin oluşturulduğu çok sık görülen bir durumdur. Ancak burada yergi, eleştiri gibi kavramlar ve protesto arasında önemli farklar vardır. Yergi yanlış olduğuna inanılan bir şeyin eksik taraflarını bulup doğru yönlerini göstermeye çalışmakken eleştiride sadece eleştirilen şey üzerinde durulur. Ancak protesto eleştiri ve yergiden farklı olarak yanlış olduğuna inanılan şeyi düzeltme arayışına girmeyip protesto edileni hiçbir şekilde kabul etmemektir. Âşık edebiyatı şiir geleneği, çağlar boyunca, insanlara, kabul edilmeyen aksaklıklar, haksızlıklar vb durumlar karşısında bir sığınak olmuştur. Âşıkların bu gelenek vasıtasıyla yöneticilere meydan okuduğu ve halk üzerinde etki gücünün daha belirgin olduğu düşünülen şiir türünü bir silah gibi kullandıkları çok sık bir şekilde görülmektedir. Bu çalışmada Âşık edebiyatı şiir geleneği ve bu gelenek içinde yetişmiş bazı âşıkların protest ifadeler kullanarak icra ettikleri şiirler ele alınacaktır. Şiirler seçilirken şiirlerin özellikle protest temalı olmalarına dikkat edilecektir. Protest söylemler geliştiren bu âşıkların özellikle göçebe Türkmenler arasında mı yoksa yerleşik hayat benimseyen âşıklar arasında mı geliştiği üzerinde durulacaktır. Âşık edebiyatında görülen protest söylemin hangi durumlar karşısında yetiştiği ve özellikle hangi dönemlerde etkili olduğu incelenecektir. Bu şiirlerin dilinden yola çıkılarak protestonun bireysel ve toplumsal boyutu da açıklığa kavuşturulacaktır.
  • Öğe
    Afşinli Halk Şairi Giryanî’nin Şiirlerinde Sosyal ve Siyasi Meselelerin İncelenmesi
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Özdal, Ayşenur
    Halk şairi, âşık veya ozan olarak adlandırılan, halkın içinden gelen ve halkı anlatan sanatçıların icra ettiği âşıklık geleneği Türk kültüründe derin bir köke sahiptir ve Türk halk edebiyatının önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Geleneğin temsilcileri eserleriyle toplumdaki sorunlara karşı eleştirel bir ses olmak, halkın duygu ve düşüncelerine sözcülük etmek, toplum kimliğini ve birliğini güçlendirmek ve kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak gibi fonksiyonlara sahiptir. Kökleri Orta Asya’ya dayanan âşıklık geleneği, günümüzde klasik icra ortamlarının yanı sıra internet ve diğer dijital ortamlar aracılığıyla yaşamaya devam etmektedir. Çağın gereksinimlerine göre dönüşüm geçiren bu gelenek 2009 senesinde UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî listesine kaydedilerek korunmaya layık bir değer olarak görülmüştür. Bunun neticesinde âşıklık geleneğinin korunmasına yönelik bilimsel çalışmaların ve faaliyetlerin arttığı gözlenmektedir. Bu çalışmada SOKÜM koruma faaliyetleri kapsamında âşıklık geleneğinin güncel bir değerini kayıt altına alarak muhafaza etmek hedeflenerek geleneğin temsilcilerinden Erol Boyunduruk’u tanıtmak ve halk şairinin eserlerinde toplumsal meselelerin nasıl yer aldığına dair bir değerlendirme yapmak amaçlanmıştır. Bu amaçla Giryanî mahlasını kullanan Afşinli halk şairi Erol Boyunduruk ile kişisel görüşme gerçekleştirilerek çalışmanın temel verileri elde edilmiştir. Bu verilere dayanarak çalışmada halk şairinin hayatı, geleneğe olan katkısı ve şiirlerinde yer alan sosyal ve siyasi meseleler ele alınmıştır. Erol Giryanî, âşıklık geleneğinin canlılığını sürdürdüğü Kahramanmaraş’ta sanatını icra eden tanınmış bir sanatçıdır. Kahramanmaraş Halk Ozanları Kültür ve Dayanışma Derneğinin faaliyetlerinde etkin olarak yer almaktadır. Ayrıca şehrinin ve ülkesinin insanlarının yaşamlarını kendi perspektifinden anlattığı eserlerini elektronik ortamdaki faaliyetleri ile de aktaran Giryanî, kültürel kimliğin hem yerel hem de ulusal boyutta taşınmasına katkı sağlamaktadır. Abdurrahim Karakoç’tan etkilenen şairin şiirlerinde doğduğu ve büyüdüğü köy olan Arıstıl’a duyduğu derin özlem, beşeri aşk ve toplumsal aksaklıklara yönelik eleştirilerin yoğun olarak işlendiği görülmüştür. Döneminin güncel sorunlarına da ayna tutan Erol Boyunduruk Soma maden faciası, Filistin’in siyasi sıkıntıları, Covid-19 salgını ve Kahramanmaraş depremi gibi önemli olayları eserlerinde işlemiştir.
  • Öğe
    Âşıklık Geleneğinin Temsilcilerinden Kilisli Âşık Sümbül
    (Kapadokya Üniversitesi Yayınları, 2023) Dinç Musluk, Berna
    Âşıklık geleneği, Türk kültüründe derin köklere sahip olan bir gelenektir. Bu geleneğin icrasını halkın içinden çıkan ve halkı temsil eden sanatçılar gerçekleştirmektedir. Geleneğin temsilcileri toplumun hislerini, düşüncelerini, aşklarını, acılarını, sevinçlerini, inançlarını, yaşayışlarını eserleriyle aktaran; genellikle sanatlarını saz eşliğinde icra eden halk sanatçılarıdır. Bu sanatçılar, döneminin tanığı ve toplumun sözcüsü durumundadır; toplumun kültürünü, gelenek ve göreneklerini nesilden nesile aktarmaları bakımından Türk folkloruna kaynaktır. Âşıklık geleneği zaman içerisinde değişen kültürle yeni birtakım özellikler kazanırken bazı özelliklerini de yitirmeye başlamıştır. Geleneğin yaşatılması için geçmişte eserler veren ve bugün de geleneği devam ettiren birçok sanatçının yeni nesillere tanıtılması ve kayıt altına alınması önemlidir. Bu çalışmada, yoğun göçlerle demografik yapısı değişen ve daha kozmopolit bir yerleşim yeri hâline gelen Kilis ilinin bir serhat şehri olarak sahip olduğu zengin kültür hazinesini eserlerinde işleyen; Kilis’in güzelliklerine, kültürüne, yaşam tarzına ve sorunlarına değinen Âşık Mehmet Sümbül’ün hayatı ve şiirleri hakkında bilgilerin muhafaza edilmesi; değişen demografik yapı sonrası yeni kuşağın da bölgenin yetiştirdiği bu halk şairini ve eserlerini tanıması amaçlanmıştır. Bu amaçla Âşık Mehmet Sümbül ile kişisel görüşme gerçekleştirilerek sanatçının hayatı ve eserleri hakkında bilgi toplanmıştır. Ayrıca Âşık Sümbül ile gerçekleştirilen diğer söyleşilerden, âşıkla ilgili çeşitli televizyon kanallarında ve sosyal medya platformlarında yayımlanan programlardan, âşığın yerel gazete ve dergilere vermiş olduğu röportajlardan, Kilis Musiki Cemiyeti üyelerinin âşığın eserleri hakkındaki görüşlerinden ve âşıkla olan anılarından yararlanılmıştır. Elde edilen verilere göre ustaçırak ilişkisi içinde yetişen, irticalen şiir söyleyen ve eserlerini saz ile icra eden Âşık Mehmet Sümbül’ün sevdiği yakınlarını erken kaybetmenin acısıyla ve yaşadığı çevrede yasa dışı sınır ticareti esnasında birçok ölüme tanıklık etmesi üzerine yaktığı ağıtlar ve söylediği barak ezgileriyle ün kazandığı görülmüştür. İncelenen şiirleri âşığın eserlerinde ölüm, yalnızlık, karamsarlık, hüzün gibi konuların hâkim olduğunu göstermektedir. Milliyetçi ve vatansever bir anlayışa sahip olan âşığın birçok eseri yerel ve ulusal sanatçılar tarafından ana akım ve sosyal medya platformlarında seslendirilmiş, sanatçılar albümlerinde âşığın eserlerine yer vermiştir. Âşık Mehmet Sümbül’ün sözlü kültür ve yazılı kültürün yanı sıra elektronik kültür ortamında da varlık göstermesi geleneğin güncellenmesi bağlamında değerlendirilmiş ve âşığın geleneğin kökleriyle bağını korurken aynı zamanda çağın gereksinimlerine uyum sağladığı ve geleneğin devamlılığına katkı sunduğu tespit edilmiştir